İkiz Nehirler-18
Ahu ve Burak evin
önüne geldiklerinde bir süre ikisi de konuşmamışlardı. Genç kız kaçırdığı
gözleriyle yanındaki gence kısa bir bakış atıp;
-Sen gelmiyor
musun? Diye sordu.
-Sen şimdi git,
Ezgi az önce mesaj atmıştı neredesiniz diye. Ona şimdilik bir şey söyleme ama
ben ona anlatacağım her şeyi.
Genç kız hafifçe
başını onaylar şekilde sallarken Burak uzanıp onun saçlarını hafifçe okşadı.
Dudaklarını bastırıp derin bir nefes aldıktan sonra saçlarına bir öpücük
bıraktı.
Ahu onun bu
hareketleriyle daha da heyecanlanırken kısık çıkan sesiyle;
-Görüşürüz
dediğinde Burak’ta onun bu haline gülümsedi.
Genç kız eve
geldiğinde Ezgi'de mutfakta yemek için bir şeyler hazırlıyor, Gonca'da ona yardım
ediyordu. Ezgi gülerek kafasını mutfak kapısından uzatıp;
-Hoş geldin kaçak
dedi.
Genç kız ona
tebessüm ederken "Hoş buldum" diyebildi sadece. İçinde daha önce
hissetmediği duygular yaşıyordu, karmakarışık olmuştu. Biriyle konuşmak,
paylaşmak istiyordu ama Burak kimseye söylememesini tembihlemişti. Zaten
söyleyebileceği, konuşabileceği tek kişi vardı, O da Ezgi idi. Elindeki
çantasını sıkıca kavrarken;
-Ben bir elimi
yüzümü yıkayayım deyip mutfaktan çıkan genç kızın arkasından çattığı kaşlarıyla
bakmıştı bir müddet Ezgi. Onda bir gariplik olduğunun farkındaydı, kutlamadan
döndüklerinden beri vardı bu durgunluk. Sorgulamış ama her zamanki konulara
kafasının takıldığı cevabını almıştı. Genç kız nasılsa yakında konu her ne ise
ortaya çıkar çok fazla sıkıştırmanın anlamı yok diye düşünüp bir yandan yemek
hazırlamaya bir yandan da Gonca ile sohbetlerine devam etmişti. Ahu odasına
girdiğinde sıkıntılı bir nefesi dışarı bırakıp yatağa oturmuş öne eğdiği
kafasıyla bundan sonra ne olacağını düşünüyordu. Bir müddet öylece kalmış
sonrasında yere bıraktığı çantasının hafif açık kalan fermuarından görünün
evlilik cüzdanı ilişmişti gözüne. Titreyen eliyle cüzdana uzandı genç kız ve
eline alıp titrek bir nefesi dışarı bıraktıktan sonra ilk sayfayı açtı. Önce
kendi fotoğrafına sonra Burak’ın fotoğrafına baktı. "Allah'ım ben
gerçekten doğru mu yaptım evlenmekle" diye mırıldanırken o sırada Ezgi'de
bir şey sormak için odaya girmişti.
-Ahu senin geçen
yaptığın... derken arkadaşının elindeki evlilik cüzdanını görmesiyle kısa bir
an hiçbir şey söyleyemedi. Sonrasında ise kurduğu ilk cümle "Siz
n'aptınız?" oldu.
Ahu düşürdüğü
omuzları ve tereddütle bakan gözleriyle;
-Biz doğru mu
yaptık bilmiyorum diyebildi sadece.
Ezgi sıkıntılı bir
nefes verip onun yanına oturduktan sonra;
-Burak’ın aklındaki
buydu demek ki dedi.
-Kendi hayatımın
karmaşası yetmezmiş gibi onu da bu karmaşanın içine çektim.
Ezgi üzgün gözlerle
ona bakarken uzanıp elini sıkıca kavradıktan sonra;
-Yapma böyle canım.
Bak tamam bu fazla erken acele verilmiş bir karar ama bu aileni durdurmak
Gonca’yı koruyabilmek için de bir çözüm olur belki, sosyal hizmetler şimdilik
bizle kalmasına ses çıkarmıyorlar ama bu ileride devam etmeyebilir dedi.
Ahu babasının
onları rahat bırakmayacağını biliyordu, ki hapisteyken bile bunu hissettirmişti
kendisine gelen telefonlarda.
Ahu titrek bir
nefes alıp kafasını tavana çevirdikten sonra;
-Ben ne yapacağım
Ezgi dedi ağlamaklı ses tonuyla.
Ezgi tek kolu ile
onun omzunu sardıktan sonra;
-Üzme kendini, bak
bu evlilik seni korumak için yapıldı buna eminim. Burak seni çok seviyor ve
abin ya da baban bir yerlerden fırlayıp size mani olmasın Gonca’nın 18 yaşından
küçük olmasını kullanıp sizi ayırmasın diye böyle bir yöntem buldu. Ben
arkadaşımı çok iyi tanıyorum ve onun ilk amacı seni korumak olmuş dedi.
*
Zeynep mutfakta
sandalyeye oturmuş öylece elindeki ilaç kutusuna bakıyordu. Kerem daha fazla
bir şey söylemeden gitmişti. Yeterince konuşmamış mıydı zaten?
Kafasının
karışıklığı yetmiyormuş gibi bir de onu öpmüştü, üstelik karşılık vermişti bu
öpüşe. Eli istemsiz bir şekilde dudaklarına giderken gözlerini kapattı. Sanki o
anı tekrar yaşıyormuş gibi kalbi yeniden hızla çarparken gözlerini zorla
aralayabildi. Neden böyle nefes nefese kalmış gibi hissediyordu ki şimdi?
Kalbinin gümbürtüsü kulaklarını sağır edecek gibiydi. Bu hep böyle mi olacaktı?
Onun kendisine dokunuşu, davranışı, ona karşı yaptığı her hareketi genç kadını
altüst ediyordu.
Kerem ise onu
mutfakta bırakıp evden çıktıktan sonra önce nöbetçi eczaneye gitmişti.
Zeynep'in ilacını aldıktan sonra apartmanın önünde bir süre beklemişti. Zili
çalsa Umay ve Sema Hanım uyuyordu. Telefonla arasa açmazdı Zeynep, emindi buna.
Tam ne yapsam diye düşünürken genç bir adamın apartmana girmek için anahtarını
cebinden çıkardığını görmüştü. Kapı kapanmadan önce yakalayıp O da adamın
ardından apartmana girmişti. Dördüncü kata çıktığında bir süre kadının
kapısının önünde beklemiş sonunda derin bir nefes alıp kapıyı birkaç kez
tıklatma cesaretini gösterebilmişti. Zeynep ise onun bıraktığı yerde, tezgahın
önünde, öylece duruyordu. Onu gördüğü her an hissettiği o garip duygu ve
şaşkınlıkla aynı yerde çivilenmiş gibiydi genç kadın. Dış kapıdan gelen sesi
duyunca kendine gelmeye çalışmış ve kapının ardında kim olduğuna bakmadan
kapıyı açmıştı. Karşısında yeniden Kerem'i görmek sesli bir şekilde
yutkunmasına neden olmuştu. Bir süre hiçbir şey konuşmadan birbirlerinin
gözlerine bakmışlardı. Sanki az önce kendisine onca lafı söyleyen onu öpen o
değilmiş gibi en az kendisi kadar utangaç görünüyordu. Kerem sonunda sesini
bulabildiğinde elindeki ilaç poşetini biraz kaldırıp;
-İlacını getirdim
diyebilmişti.
Bir anlık cesaretle
öpmüştü kadını, asla pişman değildi fakat onun kendisine karşı değişmeyen
tavrı, her seferinde adımlarının önüne engel koyuşu onun hem elini kolunu
bağlıyor hem de bu şekilde anlık hamleler yapmasına sebep oluyordu. Kadının
yine bahaneler uydurduğunu duymak onu çileden çıkarmış ve bir anda kendisini
onu öperken bulmuştu. Onun karşılık verişi kendisini şaşırtırken ondan
ayrılmasını da zorlaştırmıştı. Fakat karşısındaki kadın ona karşılık verenle
aynı mıydı kestiremiyordu.
Zeynep ilk an boş
gözlerle bir ilaca bir karşısındaki adama bakmıştı. Sonrasında durumu
kavrayabildiğinde kendisine uzatılan poşeti alabilmişti. Kerem'in eline değen
eli kalbinin sanki mümkünmüş gibi daha da hızlanmasına neden olmuştu. Kerem'in
de ondan aşağı kalır yanı yoktu. Zeynep ilacı aldıktan sonra kısık çıkan
sesiyle "Teşekkür ederim" diyebilmişti sadece. Kerem bir şey söylemek
için dudaklarını aralamış ancak sonrasında vazgeçmişti, kendine engel olamayıp
bir kez daha genç kadının o gece hikayesini anlattığı sol kaşının üzerinde
bulunan yara izine dudaklarını bastırmış ve fısıltıyla konuştuktan sonra
gitmişti.
Zeynep şimdi bu
olanların şaşkınlığını atamamış bir halde öylece mutfakta oturuyordu. Bir
süredir kulaklarını tıkadığı o ses, görmezden geldiği her şey şimdi daha sesli
ve net bir şekilde karşısındaydı genç kadının. Bir müddet sonra kendini
toparlayabildiğinde kafasını hızla sağa sola sallayıp ayağa kalktı ve elindeki
ilaca baktı bir süre. Sema onların konuşmalarını duymuş ancak odasından
çıkmamıştı, konuşmalarının ikisi için de iyi olacağına emindi. Ağrı kendini
hissettirmeye başlamıştı. Paketin içinden bir tane hap çıkarıp su ile beraber
yuttuktan sonra ilacı da alıp odasına gitti. Pijamalarını giyip gece lambasını
kapatırken yatağa uzanıp yorganı da kafasına kadar çekti. Genç kadının
kulaklarında adamın gitmeden önce söyledikleri çınlıyor, son yaptığı gözünün
önünden gitmiyordu.
"Bana bu yara
izini anlattın o gece, biz o gece birbirimizin yaralarını gördük Zeynep"
Kerem, Zeynep'in
kaşının üzerindeki yaraya dudaklarını bastırmış bir halde söylemişti bunları.
Genç kadın sıkıntı
ile soluyup yüzünü daha çok yastığa bastırırken yatağında huzursuzca dönüp
cenin pozisyonunda başındaki şiddetli ağrı ve sızlayan kalbiyle gözlerini
sıkıca yumdu. İçinden gözlerinin tekrar açılmamasını diledi.
Kerem ise eve
geldiğinde önce kendisini duşa atmıştı. Bu gece yaşananlar aklına geldikçe hem
onun yüzünde bir gülümsemeye neden oluyor hem de onu umutsuzluğa sürüklüyordu.
Zeynep ona karşılık vermişti ama bu onun için ne demekti emin olamıyordu.
Üstelik ilacı alıp geldikten sonra ona karşı yaptığı hamleye de bir tepki
vermemişti. Olumsuz bir tavır sergilememesi iyi bir şey miydi emin olamıyordu
genç adam. Duştan çıktıktan sonra üzerine bir tişört ve eşofman giymiş ve
tekrar aşağı inmişti. Yanan şöminenin karşısına oturduğunda derin bir nefes
aldı ve bir süre yanan ateşi izledi gözlerini ayırmadan. Eli istemsizce
dudağına gitmişti, aşk gerçekten böyle bir şey miydi? Çocuklar gibi sevinç
çığlıkları attırabildiği gibi insanı yakıp kül edebiliyordu da… Uzandığı
koltukta bakışları hâlâ yanan şöminedeyken “Bir gün kabulün olabilecek miyim,
sen de beni sevebilecek misin Zeynep?” Diye mırıldanmıştı.
Ne Kerem ne de
Zeynep sabaha kadar uyuyamamışlardı. Zeynep dersi geç olduğu için yatakta sağa
sola dönüp dururken sonunda daha fazla duramayıp sıkıntıyla soluduktan sonra
yatağından kalktı. Banyoya girip çıktıktan sonra mutfakta kahvaltı hazırlayan
halasının yanına gitti.
-Günaydın
-Günaydın kızım
Sema tezgahta
kahvaltı için bir şeyler hazırlarken Zeynep’te dalgın bakışlarla oturduğu
sandalyeden göründüğü kadarıyla dışarıyı izliyordu. Kadın yeğeninin kafa ve
kalp karışıklığının farkındaydı. Korkularını da en az onun kadar tahmin
edebiliyordu. Onun bu şekilde üzgün olmasına mutlu olabilecekken kaygıya
kapılıp kendisini geri çekmesine kayıtsız kalamamış önündeki işi bırakıp onun
karşısındaki sandalyeye oturmuştu. Zeynep karşısına halasının oturmasıyla
düşüncelerinden sıyrılıp ona gülümsedi.
-Herkesin bir
olmadığının farkındasın değil mi?
Genç kadın
halasının neyi kastettiğini anladığı için gözlerini kaçırırken Sema’da
konuşmasına devam etti.
-Bu yaptığın doğru
değil, belki de daha önce hiç tatmadığın yaşamadığın mutluluğu yaşayacaksın
onunla ama sen buna mani oluyorsun kızım, yapma.
Yeğeninin itiraz
edeceğini anlayan kadın elini sakince havaya kaldırıp onu engelledikten sonra
devam etti.
-Beni hiç bu
işlerden anlamaz sanıyorsun değil mi? Ben hiç sevmedim aşık olmadım… Ben de çok
sevdim aşık oldum ama aldatıldım. Bana kendisini bekarmış gibi tanıtan sekiz ay
beni sevdiğini söyleyen bir adam tarafından aldatıldım. Onu eşi ve çocuğuyla
görmesem belki de bu durum bir süre daha devam ederdi. O olaydan sonra ben de
küstüm aşka bir daha asla dedim ama şimdi düşünüyorum da birinin yaptığı
yanlışı herkese mâl etmişim. Bana yeniden o heyecanı hissettirebilecek kimse
çıkmadı karşıma ama şimdi çıksa hiç düşünmem bir şans verirdim. Fakat önce
kendime o şansı verirdim çünkü aşk denen şey bence insanın önce kendisine en
büyük hediye… Sen sana sunulan bu hediyeyi bence elinin tersiyle iterek
kendinin ve Kerem’in duygularını hiçe sayıyorsun, küçümsüyorsun. Ben sendeki
değişikliği görebiliyorum peki sen bu değişikliği kabul edebiliyor musun?
Önemli olan bu, kabullenebilmek... Eğer kaçmaya devam edersen içindeki bu savaş
bitmeyecek emin ol seninle hep gidecek ve belki de gün gelecek bu kavgada tek
suçlu sen çıkacaksın bu yüzden de kendini hiç affetmeyeceksin.
Zeynep, halasının
bir kalp kırıklığı olduğunu düşünse de hiç onun da aldatılabileceği aklına
gelmemişti. Kadının anlattıkları onu şaşırtırken aynı zamanda sanki mümkünmüş
gibi bu durumu daha fazla düşünmesine neden olmuştu. Sema yeğeninin ne
yapacağı, ne karar vereceği konusunda kararsız ve kaygılı halini izledi bir
süre. Onun endişelerinin farkındaydı, hak vermiyor değildi çünkü kendisi de
aynı şeyleri yaşamıştı. Onunki kadar ağır olmasa da o da aldatılmanın o iğrenç
hissi ve acısını uzun süre içinden atamamıştı. Uzanıp yeğeninin elini tutup
sıkıca kavrarken Zeynep’te kaçırdığı kahverengi gözlerini halasının iri kara
gözleriyle buluşturmuştu. Genç kadının dolan gözlerini fark eden Sema yerinden
kalkıp onun yanındaki sandalyeye oturduktan sonra onu kendisine çekip sıkıca
sarılmıştı. Zeynep sanki bunu bekliyormuş gibi hıçkıra hıçkıra ağlarken halası
da onu sıkıca sarmış bir süre sadece onun sırtını okşamış sakinleşmesini
beklemişti. Genç kadın bir süre sonra sakinleşebildiğinde içli içli nefes
alırken halasının uzattığı peçete ile burnunu silmiş bir süre sessizce
peçetenin kenarıyla oynamıştı sadece.
-Korkuyorum galiba…
Galiba değil kesinlikle korkuyorum, kaygılanıyorum. Onun da bana aynı şeyleri
yaşatacağına o kadar eminim ki onunla mutlu olabilme ihtimalimi bu endişelerim
yüzünden göremiyorum bile. Bir yanım ona güvenmemi söylüyor ama diğer yanım
korkuyor, haklı değil mi? Ben ona aşık olmak istemiyorum ama buna engel de
olamıyorum.
Dudaklarından
yeniden bir hıçkırık dökülürken Sema uzanıp yeğenini sardı yeniden. Genç kadın
içli içli ağlarken onun saçlarını okşayıp;
-Ah benim güzel
kızım sen zaten aşık olmuşsun bu adama demişti.
*
Burçin oflaya
puflaya kanalları değiştirirken bir tanesinde durdu ve boş boş ekrana baktı bir
süre. 18 yaşındaki kız ekrandaki sunucuya evlenmek istediğini söylüyordu.
Burçin kafasını sağa sola sallarken;
-Sen gerçekten
aptalsın dedi.
Babaannesi okuduğu
kitaptan kafasını kaldırdıktan sonra;
-Neye sinirlendin
yine? Diye sordu.
Burçin ekrandaki
kızı işaret edip;
-Baksana babaanne
daha çocuk bu kız ya! Evlilik senin neyine, git önce okulunu bitir. Daha
hayatının baharındasın sen! Kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğren önce dedi.
-Yaşadıkları onu
buraya sürüklemiştir belki.
-Alakası yok
babaannem ya! Bu ne biliyor musun kendini yerin dibine sokarak bir kurtuluş
yolu aramak. Yamyam çok bu devirde ne de olsa... İnsanların acılarını,
acizliklerini kullanarak para kazanan televizyon kanalları ve bunları izleyerek
bomboş işler yapan insanlar. Bilinçli bir insan bunları yapmaz.
-E sen diyorsun
evladım bilinç diye. O bilinç yok işte. Bu devirde kıçını başını açıp kendini
yerin dibine sokan hareketler yaparak meşhur olacağını düşünen kaç kız ya da
oğlan çocuğu var biliyor musun sen? Daha ortaokuldaki evlatçıkların kafası
böyle şeylerle yıkanıyor. Onlara kızıp homurdanıyorum ama bakma onlar değil
onları buraya çıkmaya mecbur bırakan ana baba suçlu. Buna çanak tutan, bu
çaresizlikten para kazanan o televizyon kanallarının patronları ve göz yuman
devlet suçlu. Bu kızcağız tek başına suçlu değil.
-Babaanne bunlara
emin ol sonrasında para da veriyorlar, çünkü işlerine geliyor. Kızı
kullanıyorlar ve bu kız bunu bile bile sırf para aldığı için, sözde o parayı
kazanmış oluyor, buna devam ediyor.
-Geldiği yer ona
tek önemli şeyin para olduğunu öğretmiş çünkü. O da eksiklerini, acizliklerini
göstererek para kazanıyor. Çünkü buna mecbur bırakılıyor. Bak ben 74
yaşındayım, babamın benden başka bir erkek evladı vardı ve yaylada bir salgın
hastalık yüzünden öldü daha beş yaşındayken. Babam benim yaşımdaki çoğu kız
çocuğunu geçtim erkek çocuğunu bile okula göndermezlerken beni okula gönderdi.
Kız çocuğu evlenmeliydi sonuçta okumak onun için önemsiz bir detaydı ama babam
öyle düşünmedi aksine benim okumam için hep yanımda oldu. O bana öğretti sonra
ben de başkalarına öğrettim. Bir çocuk, bir evlat yetiştirmek kolay değildir.
Ne pamuklara sarıp sarmalayarak ne de onu aşağılayarak büyütemezsin ve unutma
sen nasıl davranırsan çocuğun da senin gibi olur. Sözlerinden çok yaptıklarınla
ilgilenir çünkü çocuklar. Şimdi bakıyorum anne babalara uşak doğuyor veriyorlar
ellerine bir telefon hiç umursamıyorlar. Yazık günah değil mi o çocuklara. O
çocuklar koca bir boşlukta büyüyorlar sonra da o boşluğu doldurabilmek için
yanlış tercihler yapıyorlar. Buraya gelenler de o boşluğu doldurmak isteyenler.
Burçin sessizce
yaşlı kadını hayranlıkla dinlerken bir kez daha onun ne kadar harika bir insan
olduğunu düşünmüştü. Onu babaannesi büyütmüş, her şeyiyle o ilgilenmişti.
Babaannesi sevgisi kadar kuralları da bol bir kadın olmuştu her zaman. Her
sabah ve akşam mutlaka saatinde sofra kurulur sofrada bulunulurdu. Babaannesi
ona küçük de olsa sorumluluklar verirdi. Onu asla anne ya da babası olmadığı
için acınması gerektiğini düşündürecek, bu izlenimi oluşturacak psikolojiyle
büyütmemişti. Her zaman güçlü ol, ne istediğini bil, sevgin de merhametin de
eksilmesin demişti. Sevgin ve merhametin biterse insanlığın da biter demişti
her zaman genç kadına.
Bir süre kendisini
gözlüklerinin ardından izleyen yaşlı kadının gözlerine baktı sevgiyle. Sesli
bir nefesi dışarı bırakıp kollarını onun boynuna sardıktan sonra yanağına da
bir öpücük bırakmıştı.
-Sen gerçekten
harika bir kadınsın babaanne, iyi ki hep yanımda oldun. Seni çok seviyorum
dedi.

Yorumlar
Yorum Gönder