İkiz Nehirler-9
"Bu gece benim
çok zar ve zayıf
olduğum bir
gecedir. Bu gece sırların
meydana çıkacağı
gecedir.
Günlümde gizli
olan şeylerin hepsi
sevgilimin
hayalidir. Ey gece, çabuk
geçme; zira bizim
işimiz var!.."
O gecenin ardından
kaç gün geçtiğini artık saymıyordu Kerem. O sabah erkenden gelen telefonla
gitmesi gerekmişti ve geri döndüğünde hiçbir şey bıraktığı gibi olmamıştı.
Aslında ona açıklamak sebebini söylemek istemişti ama genç kadın buna müsaade
bile etmeden çoktan çekip gitmişti. Sabah babasının kalp krizi geçirdiği
haberini alınca apar topar İstanbul’a dönmüş hastaneye gitmişti. Babasının
kendine gelmesi, iyileşmesi dört gün sürmüş sonunda eve getirmişti. Bir babası
kalmıştı elinde başka kimsesi yoktu, anne kelimesi ona o kadar yabancıydı ki
varlığını bilmediği bir kelimeydi. Sadece babaları olmuştu onların, anneleri
hiçbir zaman olmamıştı ve babasını kaybetme korkusu ile o gün hastaneye gelmiş
neyse ki onun tekrar sağlığına kavuştuğundan emin olarak onunla beraber
çıkmıştı. Fakat Zeynep onu dinlememiş, telefonlarına cevap dahi vermemişti.
Genç kadın ise ona
mı yoksa kendine mi kızgın ondan dahi emin olamıyordu. Ne bekliyordu ki? Mutlu
olacağını falan mı düşünüyordu? Hele ki Sedef’in zarar verdiği biri ile… Aptal
Zeynep dedi içinden, aptal! İnanmak, yeniden güvenmek istedin gördün! Sonra bu
düşünceyi kabul etmeyip kendi kendine sadece o anının büyüsüyle oldu bunlar
yoksa böyle bir şey asla olmazdı, geçti bitti bir daha karşıma çıkmaz dedi.
İçten içe bu düşüncesinin saçmalığının farkındaydı ama buna inanmak istiyordu
genç kadın. Çünkü birine güvenmenin bedelini çok ağır ödemiş yeniden kabullenip
yara almak istemiyordu.
Sıkıntılı bir nefes
verip gözlüğünü çıkarırken yüzünü sıvazladıktan sonra bir süre kafasını
ellerinin arasına aldı ve öylece kaldı. Artık düşünmek istemiyordu, hem niye bu
kadar kafasını takıyordu ki sanki?! Telefonun zil sesini duyunca oturduğu yerde
dikleşip telefonu açtı;
-Efendim
-Naber Zeynep,
napıyorsun?
Burçin'in sesini
duyan Zeynep sesindeki sıkıntı ve yorgunluğu saklayamayıp;
-İyi diyelim iyi
olalım dedi.
Burçin burukça
gülümseyip;
-Depresyon
konusunda yalnız değilim anlaşılan neredesin buluşalım mı bir yerlerde, işin
var mı? Diye sordu.
Genç kadın saate
baktıktan sonra;
-İşim bitti okulda
aslında görüşebiliriz, benim de seninle konuşmaya ihtiyacım var dedi.
Bir süre daha
konuştuktan sonra buluşacakları yeri belirleyip telefonu kapattılar. Zeynep
odasından çıktığında Ezgi'de karşı odadan, Devrim hocanın odasından, çıkıyordu.
Genç kız yüzünde genişleyen gülümseme ile;
-Merhaba hocam
nasılsınız? Diye sordu.
-İyiyim Ezgiciğim
sen nasılsın? Akşam sen de geleceksin değil mi?
Zeynep; Ahu’yu
aramış yemeğe davet etmişti. Yaşananlar yüzünden onunla çok ilgilenememişti.
Artık kendini toparlamalıydı, hayat devam ediyordu.
-Evet Buraklar
söyledi, geleceğim ben de. Devrim hocanın bir ödevi vardı onu teslim ettim
şimdi.
-Tamam canım akşam
görüşürüz o halde deyip vedalaştıktan sonra uzun koridordan geçip
merdivenlerden indikten sonra okuldan çıktı.
Burçin ile
buluşacakları kafeye geldiğinde kendisine bir kahve söyleyip köşedeki boş
masalardan birine geçti. Birkaç dakika sonra Burçin'de metrodan inmiş kafeye
doğru yürüyordu. Kaza günü hastaneden sonra eve gittiğinde saatlerce ağlamıştı.
Birkaç gün izin almış işe gitmemiş Tuna ise onu merak edip bu süre zarfında
birçok kez aramış ancak hiçbir şekilde cevap alamamıştı. Sonrasında genç kadın
işteyken şirkete gelmiş ancak Burçin onunla konuşmamış, Tuna'nın neden böyle
davranıyorsun sorularını cevapsız bırakmıştı. Zaten birkaç gündür ne arıyor ne
de şirkete geliyordu, büyük ihtimal vazgeçmişti.
Genç kadın kafeye
girdiğinde Zeynep'i görünce gülümseyerek ona doğru yürüdü. Birbirlerine
sarıldıktan sonra;
-Nasılsın canım?
Diye sordu Zeynep ona.
Karşılıklı
oturduklarında sesli bir nefesi dışarı bırakıp;
-İyiyim, sen
nasılsın? Görüşemedik uzun zamandır dedi.
-İyi olmaya
çalışıyorum diye mırıldanan Zeynep'e Burçin sorgular gözlerle bakıp;
-Ne oldu? Diye
sordu.
Zeynep "Neler
olmadı ki" deyip olanları Burçin’e tamamen anlatırken genç kadın da onu
şaşkınlıkla dinliyordu. Zeynep'in tek dostu Burçin'di ve hayatındaki tüm acıyı
da sevinci de onunla paylaşmıştı. Bir halasının bir de onun omzu vardı başını
yaslayabileceği, güvenebileceği. Genç kadın onu dinledikten sonra ne tepki
vermesi gerektiğini bilemedi ilk an.
-Zeynep belki
önemli bir şey olmuştur yani neden en kötüsünü düşünüp onu kendinden uzak
tutmaya çalışıyorsun ki?
-Ne olabilir
Burçin? Olan ortada değil mi? Sedef’in yaptığı hatanın bedelini ödedim bence
ben, ne bekliyordum ki mutluluk mu? Hem anın büyüsüyle olan bir yakınlaşma,
duygu yoğunluğundan başka bir şey değildi. O intikam almak istedi benim de
kafam zaten karışıktı ondan oldu, önemli değil yani.
-Önemsiz olduğu
için mi bu haldesin? Gerçekten saçmalıyorsun şu an, kaç yaşında kadınsın biraz
mantıklı düşün arkadaşım şu dediğin mümkün mü? Hem senden intikam almak
istediyse neden seni aradı sürekli? İntikam aldım bitti der önüne bakardı ama
adam seni aramış ama sen cevap vermemişsin.
-Evet üç gün sonra
aramayı başardı!
-Ne bu ergenliğine
mi döndün? Şu dediğinin mantığı yok geçekten yok. Sen şu an geçmişinde
yaşadığın kalp kırıklığını bir başkasının üzerine yıkıp belki de güzel sonuçlar
doğurabilecek bir şeyi yok etmeye çalışıyorsun. Bence bunu bir düşün, o gün
senin belki erken gitmen gerekebilirdi beklenmedik bir şey olabilirdi onun
yerine kendini koymayı denedin mi? Sedef’i çıkar artık aklından, geçmişinle
yaşamayı bırak sana yapılan yanlışları başkasına mâl etme arkadaşım…
Genç kadın
sıkıntıyla yüzünü sıvazlayıp bir müddet konuşmadı.
-Bilmiyorum Burçin
yaptığım belki de çok aptalca ama güvenemiyorum yani güvenmek istiyorum ama
sabah yanımda olmaması beni bırakıp gitmiş olması aklıma başka bir şey
getirmedi. Belki de böylesi daha iyidir… Her neyse beni boş ver sen nasılsın,
iyi misin?
Burçin titrek bir
nefes verip o günü, Tuna ile yaptıkları kazayı anlattı karşısındaki kadına.
Zeynep onun kırılma noktasının ailesi, yaşanan kaza olduğunu iyi bildiği için
onu çok iyi anlıyordu.
-Tuna ailenle
yaşadığınız kazadan haberdar değil sonuçta bunu bilmediği için yaşadığın
travmadan da habersiz, onu suçlama. Babası ile yaşadıkları her ne ise onu bunaltmış
ve böyle kötü şeyler yaşamanıza sebep olmuş ama onun da bir kabahati yok. Senin
geçmişte yaşadıklarının sorumlusu O değil ya da geçmişinden haberdar olsaydı
böyle hissetmeni istemezdi.
-Bilmiyorum ben
yani kaza, geçmiş hepsi bir anda kafamın içine üşüşüverdi. O çok sorguladı, ben
mi bir şey yaptım, neden böyle davranıyorsun diye ama bir şey söylemedim.
Burçin bunları
söylerken Tuna da yine şirkete gelmiş Burçin'e bakınmıştı ama odasında ya da
diğer yerlerde bulamamıştı. Sürekli genç kadının yanında gördüğü, geçen gün
Muhsin Bey'in seslenmesiyle adını öğrendiği Ece'yi görünce onun yanına gidip;
-Merhaba dedi.
Ece, Tuna'yı
görünce Burçin'in günlerdir kötü olmasının sebebi olarak onu gördüğü için
kızgın bakışlar atarak;
-Buyurun Tuna Bey,
bir şey mi vardı? Dedi.
Tuna onu tepkisine
anlam veremezken;
-Ben Burçin Hanım'a
bakmıştım ama yok galiba dedi.
-Sizin yüzünüzden
günlerdir kendine gelemediği için erken çıktı.
Ece içten içe
kendine bu cesaretinin nereden geldiğini sormadan edemiyordu. Muhsin Bey, onun
Tuna'ya böyle ters davrandığını görse ya da duysa çıkışını hiç düşünmez verirdi
ama çok kızgındı karşısındaki adama.
-Ben ne yaptım ki?
-Daha ne
yapacaksınız, sizin yüzünüzden kız günlerdir geçmişinde yaşıyor. Zaten en
hassas noktası o kaza ve sizin yüzünüzden tekrar aynı acıları yaşıyor.
Tuna çattığı
kaşları ile ağrıyan askıda olan kolunu düzeltip;
-Ne kazası yaptı ki
Burçin? Diye sordu.
Ece onun
bilmediğini fark edince konuyu kısaca anlatmaya başladı;
-Burçin çok küçük
yaşta anne ve babasını trafik kazasında kaybetmiş. Kendi de kazanın olduğu
arabadaymış ve günlerce hastanede kalmış. Tabi bir de annesi hamileymiş ve kaza
olduğunda kardeşini de kaybetmiş... Bir babaannesi var ve o gün sizin kaza
yapmanız onun tekrar eski şeyleri yaşamasına, hissetmesine neden oldu.
Tuna şaşkınlıkla
ona bakarken;
-Ben bilmiyordum,
şimdi nerede O? Diye sordu.
Aile ile ilgili
neler söylemişti bir de ona. "Aptal kafam!" Dedi kendi kendine. Onu
üzmüştü ve aptal gibi kapris yaptığını düşünmüştü. Ece ona arkadaşıyla
buluşmaya gittiğini sonra eve gideceğini söyleyince ev adresini alıp hemen
şirketten çıktı.
Zeynep, Fadime
babaanne de onlarda olduğu için Burçin'e onun da akşam gelmesi için ısrar
etmişti. Genç kadın babaannesini sabah oraya bırakmış ama akşam yemeğe gelme
konusunda söz vermemişti. Fakat Zeynep’in ısrarları üzerine ikna olmuş yemeğe
gelmeyi kabul etmişti. Ahu’yu aradığında onların da gelmek üzere olduğunu
öğrenince birlikte arabaya binip eve geçtiler. Arabayı garaja bıraktığı sırada
arabasını park eden Burak’ı görünce yüzünde oluşan gülümseme ile onları
beklemeye başladılar. Genç adam arabayı park edip arabadan indikten sonra Ahu,
Ezgi ve Gonca'da arabadan indi. Zeynep, Gonca ile tanışmış, Zeynep'te Burçin'i
onlarla tanıştırmıştı. Bu sırada camda annesini bekleyen Umay, Zeynep'i
görünce;
-Annem geldi! Diye
sevinçle bağırmıştı.
Zeynepler hep
birlikte apartmana girmek için hareketlenmişlerdi ancak arkadan gelen ses
herkesin olduğu yerde çakılı kalmasına neden oldu.
-Ahlaksızlar!
Zeynep kaşlarını
çatmış tanımadığı bu sesten dolayı yavaşça arkasına dönerken; Ahu ve Gonca
korkuyla birbirlerine baktılar.
-Bulamam sandınız
değil?! Sizin eceliniz olacağım dedim ben ama!
Hepsi korkuyla
karşılarındaki adama bakarken Ahu konuşmaya başladı;
-Abi onların bir
suçu yok senin hesabın benimle, onları bırak gitsinler.
Öfkeden kararan
gözlerle ona bakan Hüseyin hızla kafasını sağa sola sallayıp;
-Herkes cezasını
bulacak dedi.
Zeynep sesli bir
şekilde yutkunup karşısındaki adama bakarak;
-Bak yanlış bir şey
yapma sakın, Ahu kötü bir şey yapmadı. Okumak istedi ve sizin baskınızdan
dolayı kaçmak zorunda kaldı. Okumak ahlaksızlık değildir. Ahlaksız birini
arıyorsan seni buraya gönderene bak, zorla 12 yaşındaki çocuğu evlendirmek
isteyene bak. Ben eminim ki sen o silahı isteyerek doğrultmuyorsun kardeşlerine.
Bak senin de bir tane oğlun varmış, ister misin yarın öbür gün eline silah alıp
katil olsun? Yazık değil mi ona, eşine, kardeşlerine... Babanın istediği şeyi
yapmak zorunda değilsin, ne töre ne de Allah insan öldürmeyi emretmez dedi.
Hüseyin bir an
vazgeçmek ister gibi olsa da sonrasında hemen kendini toparlayıp silahı
Zeynep'e doğrultarak;
-Sen sus! Sana da
sıra gelecek dedi.
Zeynep buruk bir
gülümseme ile kafasını sağa sola sallayıp;
-Tamam öldür o
zaman beni. Her şey yoluna girecek mi? Ben sana olacakları söyleyeyim, sen
kaçacaksın sonunda polis yakalayacak. Hapse gireceksin, ardında babasız büyüyen
bir evladın olacak. Baban büyük ihtimal yaptığı o rezilliklerin, kaçakçılığın
bedelini ödeyecek. Ki bu suçlarda senin de parmağın varsa bir de o yüzden ceza
alacaksın. Belki de baban tüm suçu senin üzerine atacak, daha önce yapmadı mı?
Seni maşası olarak kullanmadı mı, diğer insanlara yaptığı gibi seni de
harcayacak emin ol. Yani sonunda yine en ağır bedeli sen, oğlun, eşin ve
kardeşlerin çekecek. Seni buraya gönderen baba da O anneyim diye dolaşan kadın
da hiçbir şey çekmeyecek dedi.
Hüseyin öfkeyle
onlara bakarken elindeki silahı bilinçsizce ve korkuyla sağa sola savurup
sonunda tetiğine bastı. Dudaklardan dökülen çığlığın yanı sırada yukarıda
annesini bekleyen Umay'ın korku dolu çığlığı duyuldu.
*
Kerem sıkıntılı bir
nefes verip karşısındaki manzarayı izlerken telefonuna gelen bildirim sesiyle
elini cebine attı.
"Abi neredesin
sen?"
Selim’in attığı
mesaja bakıp;
-Cehennemin
dibindeyim diye söylendi.
Aradan geçen iki üç
dakikanın sonunda çalmaya başlayan telefonu ile ekrana baktığında sinirle
kafasını iki yana sallayıp telefonu açtı.
-Cehennemin
dibindeyim cevabını kabul etmiyorum yalnız.
Kerem ağzının
içinde homurdanıp sağa sola bakındıktan sonra;
-Neredesin sen?
Dedi.
O sırada genç adam
yaramaz çocuklar gibi arkadaşının oturduğu bankın boş kalan tarafına üstünden
atlayıp görüş alanına girmişti.
-Özledin beni değil
mi, doğru söyle.
Kerem onun bu
hallerini izlerken;
-Yaa ne demezsin
özleminden Mecnun oldum dedi.
Kerem, Selim’den
iki yaş daha büyüktü. Selim 29 yaşındaydı ve hâlâ tam bir zıpır çocuktu. Kerem
ona kızıyor, arada yaptıklarına homurdanıp kavga ediyordu onunla ama onu çok
seviyordu. Her zaman yanında olmuş, çoğu zaman yanlıştan o döndürmüştü. İki
dost uzun zamandır görüşmüyorlardı, Kerem bilerek onun telefonlarını açmamıştı,
çünkü Zeynep ile olanlarda sürekli yanlış yaptığını söyleyip onun başının etini
yiyecekti. Sonunda arkadaşı onu bulmuştu ve olanları öğrenince kesin onun
başının etini yiyecekti.
-Neredesin abi sen
kaç gündür?
Selim’in kızdığını
belli eden ses tonuyla söylediği şeye Kerem sıkıntılı bir nefes verip;
-Çok yoruldum artık
Selim dedi.
-Peşinde olduğun
kız, Sedef ölmüş.
Kerem bakışlarını
ona çevirip çattığı kaşlarıyla;
-Sen nereden
öğrendin? Diye sordu.
Genç adam
"Sorma başıma neler geldi" dedikten sonra kazayı, İbrahim ve Derin’i
anlattı. Sonra da Derin’in ona anlattıklarını. Zeynep hakkında yanılmamıştı
demek ki Sinan’ın ona söyledikleri doğruydu.
-Şimdi iyi mi peki
çarptığın çocuk?
-İyi abi çok şükür,
hatta babam kulüpten birkaç arkadaşıyla konuştu ayağı iyileştikten sonra bir
maça çıktı. İzleyenler yetenekli olduğu için ona bir şans verdiler. Derin ile
başlarda baya sorun yaşadık ama neyse ki O da bile isteye hiçbir şey yapmadığımı
anladı.
-Bu Derin ile iyi
anlaşmaya başladınız herhalde.
Selim oturduğu
bankta iyice yayılırken;
-Biliyorsun abi
bende şeytan tüyü var kadınlar bana dayanamıyorlar dedi.
Kerem onun bu
haline gülerken;
-Bence sen şansını
çok zorlama duyduğuma göre Seda teyzeler seni evlendiriyormuş dedi.
Genç adam suratını
acı çeker gibi buruşturup;
-Sorma abi
tutturdular evleneceksin diye sürekli annem fotoğraf gösteriyor dedi.
-Sende biraz uslu
dur, sürekli yeni bir kızla fotoğrafın çıkıyor magazin sayfalarına.
Arkadaşı elini
havaya kaldırıp alelade salladıktan sonra "Boş versene" dedi. Sonra
da kafasını onun tarafına çevirip;
-Sen onu bunu boş
ver de neler oldu onu anlat dedi.
Kerem onun sanki ne
demek istediğini anlamamış gibi soran gözlerle ona bakarken Selim de onun bu
haline göz devirip;
-Ne demek
istediğimi anladın bence dedi.
-Her şey bombok
Selim.
-Ona şüphem yok...
-İçimdeki acıyı
hafiflettiğimi sanırken kendimi ateşin ortasına bıraktım galiba...
-Geçmiş olsun abi.
Kerem ona ters
bakışlar atınca genç adam omuz silkip;
-Tamam bir şey
söylemiyorum artık sana. Sana kaç kere söyledim intikam almaya çalışarak,
etrafa öfke saçarak bir yere varamazsın diye ama sen dinlemedin. Al işte n'oldu
şimdi gittin kızın ikizinden intikam almaya çalıştın, sonuç ortada dedi gözleriyle
Kerem'i işaret ederek.
-İntikam almak
istemedim ki yani yapabilirim sandım ama yapamadım, Zeynep çok farklı Selim ona
kötülük yapamazdım.
-Sen aşık olmuşsun
abi bu kıza. E o zaman n’oldu yani neden bu hale geldiniz şu olayı doğru dürüst
bir anlatsana bana.
Kerem her şeyi
yanında oturan adama anlattıktan sonra sıkıntı ile yüzünü sıvazlayıp;
-İşte böyle oldu,
her şeyi mahvettim galiba beni çok yanlış anladı dedi.
-Ekrem amca şimdi
iyi mi, ya bize neden haber vermedin? Babam da bir şey söylemedi.
-Kimseye haber
vermedik biliyorsun babam öyle seremoniler sevmez, hasta ziyareti, hasta
muamelesi falan. Ben de söylemedim, hem iyi artık çok şükür bir sorun yok.
Dikkat edecek kendisine, stres yapmayacak, üzülmeyecek… Hoş bizim evde ne kadar
mümkün bu tabii tartışılır.
Arkadaşı onun
omzuna elini atıp güç vermek istercesine sıkarken Kerem’de sessizce karşı
yakayı izledi.
*
"İnsan kendi
kendinin cehennemidir ve bu dünyada başımıza gelen, kalbimize sızı ya da
mutluluk veren her his bizim içindir. Acısıyla, sevinciyle, ayrılığı, hüznü,
başarısı ya da en kötüleri görüşüyle güzeldir bu dünya. Her zaman mutlu olamaz
bir insan ya da sürekli bir acıyla yaşayamaz. Her his bizi daha da
olgunlaştırır ya da gaddar bir cellada çevirir ve unutma eğer ki yaşadıkların
seni cellada çevirmişse gün olur o tuttuğun kılıç senin boynuna doğrulur
evlat."
Kerem ve Selim
karşılarındaki yaşlı adamı dinlediler sessizce. Kerem bir süre elindeki boş çay
bardağı ile oynarken Selim’de boşalan çay bardaklarını fark ettiğinde yanan
sobanın üzerindeki demliğe uzanıp bardakları doldurdu. Gözü sesi kısık bir
şekilde çalışan küçük televizyona takıldığında önce Kerem'e sonra tekrar ekrana
baktı.
Genç adam onun bu
halini fark ettiğinde çatılan kaşlarıyla onun donuk gözlerle izlediği ekrana
çevirdi bakışlarını ve gördüğü şey onun şaşkınlıkla elindeki bardağı bırakıp
ayağa kalkmasına neden oldu. Ekranda yazan haber başlığını ve resmi yanlış
gördüğünü düşündü bir an ama ne gördüğü resim ne de yazan yanlıştı. Ekranda
gözlerini her kapadığında gözlerinin önüne gelen kadının resmi vardı ve
cinayete kurban gittiği yazıyordu.

Yorumlar
Yorum Gönder