İkiz Nehirler-23



-Seni çok kızdırdım değil mi?
-Kızmak demeyelim ama kırıldım açıkçası… Ben seni anlamaya çalışıyorum yani anlıyorum da aslında ama ben seni üzecek, incitecek bir şey yapmam Derin. Yapamam… Ben seni seviyorum, seni nasıl inandırabilirim bilmiyorum ama çok seviyorum.
Derin ve Selim hâlâ aynı bankta oturmaya devam ederlerken birbirlerine bakmadan konuşmaya başlamışlardı. Genç kadın hatasını anladığını dile getirirken adam da ona olan kırgınlığını istemese de belli ediyordu. Belki de bilmesi, yarattığı hayal kırıklığını görmesi iyi oluyordu. Genç kadın bu etkiyi fark ettikçe mahcubiyeti de artıyordu sanki.
-Babamlara söyledim… Yani acele etmeyecekler, karar senin bundan sonra ben sana hiçbir şey söylemeyeceğim. İstemediğimden değil tabii ki, bunu çok istediğim halde inandıramamış olmak yanlış bir şeyler yaptığımı gösteriyor bence. Ben de akışına bırakmaya karar verdim.
Genç kadın konuşması biten adama dönüp şaşkınlıkla bakarken bir an ne demesi gerektiğini bilemedi. Ağzını birkaç kez açıp kapatsa da doğru kelimeleri bulamadı. Onun böyle düşünmesine neden olan kendisi değil miydi zaten? Selim onu cezalandırıyordu farkındaydı, ona kızamazdı çünkü bunu hak etmişti. Ona güvenmemiş, geçmişiyle yargılamıştı.
Bir müddet daha sessizce oturdular daha fazla konuşmadı ikisi de Selim onun üzüldüğünün farkındaydı ama şimdi böyle bir tutum sergilemezse bu hep aralarında sorun oluşturacaktı. Evet, bugün belki gitmemişti ama bu her şeyi yoluna girdiği anlamına gelmiyordu onun için. Derin hatasını fark etmiş bunu hissettirmişti ama bu tek başına da yeterli değildi. Hiç böyle hayal etmemişti, bu noktaya nasıl geldiklerini hâlâ anlayamıyordu. Galiba babası haklıydı, zamanında o eğlenmek için yaptıkları şimdi başına bela oluyordu.
Normal şartlarda buradan geçerken dahi durup yediği, çok sevdiği nohut pilavı canı istemeyen Selim bir süre sonra Derin’e kalkmayı teklif etmiş genç kadın da bir şey söylemeden uysalca bunu kabul etmişti. Akşamüzeri Kerem ile konuştuğu için sesinden bir sorun olduğunu anlamış onu biraz sıkıştırdığında olanları öğrenmişti. Kendisi onların yanına uğrayacağı için genç kadına da gelmek isteyip istemeyeceğini sormuştu. Derin ona gelmek istediğini söyleyince beraber Zeynep’in evine geçmişlerdi.
Burçin ve Tuna’da orada olduğu için kısa bir sarılmadan sonra herkes salondaki koltuklara dağılmış konuşuyorlardı. Selim’in İtalya’ya gittiğini sanan Kerem arkadaşını görünce hem çok şaşırmış hem de gitmediği için çok mutlu olmuştu. Şimdi herkes çaylarını almış son günlerde olanları konuşuyorlardı.
-Ya ben anlamıyorum bu karaktersiz neden ortaya çıktı şimdi, o yaşadığı delikte kalmaya devam etseydi!
Burçin sinirle söylenirken Zeynep sıkıntıyla yüzünü sıvazlayıp bilmiyorum der gibi kafasını iki yana salladı.
-Peki şimdi ne olacak yani Umay’ı almaya çalışırsa ne yapacağız? Sema teyzenin bir gece Umay’ı almaya gittiğinden bahsetmiştin ve bence bu pislik rahat durmayacak bu konuda.
-Farkındayım, halamlar yarın gelecek. Bu konudan bahsetmedim ona tatilde huzursuz olmasın diye yarın gelince konuşacağız. O ebe ona zamanı gelince her şeyi öğreneceksin demiş yani öyle demişti bana da… Ne demek istedi ne yapabilir bilmiyorum ama o ebeyi bulmamız gerekecek öncelikle.
Zeynep huzursuzca yerinde kıpırdanırken sol çaprazındaki tekli koltukta oturan Derin uzanıp onun kolunu sıvazladı güven vermek istercesine. Zeynep aklına gelenlerle her gün daha çok umutsuzluğa düşüyor aklına çeşitli felaket senaryoları getiriyordu. Kerem de bunun farkındaydı ama elinden şu anda genç kadının içini rahatlatabilecek hiçbir şey gelmiyordu. O şerefsiz sanki yer yarılmış içine girmişti. Kerem onu bulamadıkça daha da hırslanıyor hem ona olan öfkesi mümkünmüş gibi artıyor hem de kendine onu hâlâ bulamadığı için kızıyordu. Zeynep bunun farkındaydı ve genç adamın bu konuda kendisini suçlamasını istemiyordu.
Ortamdaki kasvetli havayı biraz dağıtmak için konuyu değiştirip başka şeylerden konuşurlarken Derin ve Selim’in arasının da henüz düzelmediğini anladılar. Genç kadının tavırlarından üzgün olduğu anlaşılıyordu ve Selim’in de ondan farkı yoktu. Üç kadın çay doldurma bahanesini kullanarak mutfağa gittiklerinde Burçin, Derin’e sorgular gözlerle bakmayı ihmal etmemişti. Derin arkadaşlarının kendisine olan bakışının nedenini bildiği için mahcup bir şekilde konuşmaya başlamıştı.
-Sizi dinlemedim, ona güvenmedim şimdi cezamı çekiyorum. Öyle bakma emin ol senin kadar ben de kendime kızıyorum Burçin.
Burçin onaylamaz bir şekilde kafasını iki yana sallarken;
-Ah be güzelim biz sana o kadar dedik değil mi yapma böyle Selim’e güven diye. Ne olacak şimdi? Demişti.
-Hata yaptığımın farkındayım ve telafi etmem kendimi affettirmem lazım, bunun için çabalayacağım. Bana artık hiçbir şey için seni zorlamayacağım, senin kararlarına saygı duyacağım dedi sadece.
-Sen de çabalayacaksın o zaman, aynı hataya tekrar düşmeyeceksin.
Derin biliyorum der gibi kafasını onaylar şekilde sallarken Burçin ortamı biraz yumuşatabilmek için muzipçe konuşmaya başladı.
-Arkadaşta tam bir aşk böceği oldu.
Zeynep arkadaşının söylediğine göz devirirken Derin’de sorgular gözlerle onlara bakıyordu.
-Kerem ile maşallahları var, aralarından su sızmıyor.
Derin ışıldayan gözlerini Zeynep’e çevirmiş Zeynep’te Burçin’in kolunu hafifçe çimdikleyip “Her zamanki Burçin abartıyor” demişti Derin’e bakarak.
Derin ise arkadaşına inanmadığını belli eden gözlerle bakıp her ne olduysa tamamını öğrenmek istediğini dillendirmese de gözleriyle belli ediyordu. Zeynep onların dilinden kurtulamayacağını bildiği için son birkaç gündür yaşananları anlatmış, hislerindeki evrilmeden bahsetmişti. Derin heyecanla ellerini çırparken “Ben demiştim işte, bak sen de sonunda ona karşı bir şeyler hissettiğini kabullendin” demişti.
-Bilmiyorum yani içimde sanki bir savaş var gibi hissediyorum… Bir yanım onun bir dokunuşuyla, davranışıyla bambaşka bir boyuta taşınırken diğer tarafım aslında bizi bir araya getiren o unsuru hatırlatıyor. Hatta hiç unutturmuyor. O bana her baktığında Defne’yi ben de ona her baktığımda Sedef’in ihanetini göreceğim. Bunu bazen aşabilirim desem de yapamıyorum güvenemiyorum. O pislik… O bana yaptığı şey yüzünden kendimden her şeyden tiksindim ben, bunu ya hiç aşamazsam…
İki kadın karşılarındaki sandalyede oturmuş öne eğdiği başıyla konuşmaya devam eden arkadaşlarını izlediler bir süre. İkisi de onun neler yaşadığını biliyordu ve kaygılarını anlıyorlardı. Zeynep her ne kadar şu an Kerem’in kendine olan yaklaşımından, dokunuşlarından rahatsız olmasa da sonrasında yaşanabilecekler onu endişelendiriyor aynı şeyleri yaşamaktan korkuyordu. Burçin ile bunu dün gece konuşmuşlar genç kadın arkadaşını rahatlatabilmek için onunla Kerem’in bir olmadığını önce kabul etmesi gerektiğini söylemişti. Zeynep bunu kendi içinde kabul ettiğini düşünse de aklının bir köşesinde o yer etmiş kaygı ve korkularını yıkamıyordu. Aslında şu an ondan rahatsız olmaması, aksine garip bir heyecan duyması hoşuna gidiyordu ama bu hisse tamamen kendini bırakamıyordu da. Zihninin bir yerine adeta yapışıp kalmış habis bir tümör gibiydi bu düşünceler, kurtulamıyordu onlardan. O gece ona o kadar yakın olabilme cesaretini göstermesinin nedenini hep içtiği şaraba bağlamış normalde buna izin vermezdim demişti kendi kendine. Fakat sonrasında o akşam Kerem onu öptüğünde bir an ona karşılık verirken bulmuştu, üstelik bu sefer sarhoş da değildi. Bu Zeynep’i çok fazla düşündürüyor kafasını karıştırıyordu ama zihninde onunla çıktığı her yol çıkmaza giriyor, korkularını yüzüne çarpıyordu.
Derin dizlerinin üzerine çöküp onun kendisine bakmasını sağladıktan sonra sakince konuşmaya başladı.
-Seni çok iyi anlıyoruz ve emin ol bizim kadar O da seni anlıyor ve katbekat daha fazla dikkatli yaklaşıyor sana. Karşında sana bakmaya bile kıyamayan bir adam var Zeynep böyle naif bir adam hiç seni incitecek bir şey yapar mı? O cibilliyetsiz götlalesi seni ne kadar hırpaladı farkındayız ama Kerem’in O olmadığını aklından çıkarma, Kerem sana asla zarar vermez.
Burçin kasvetli havayı biraz olsun dağıtabilmek için kıkırdayarak “Bu götlalesi kelimesini de herkese aşıladım” dedi.
Zeynep ve Derin arkadaşlarının söylediğine gülerken bir müddet sonra çaylarını alıp içeri geçmişlerdi. Bir süre daha oturup sohbet ettikten sonra Derin ve Selim kalkmışlar onlara Burçin ve Tuna’da katılmıştı. Burçin babaannesini merak ettiği için Zeynep ona kalması konusunda ısrar etmemişti. Arkadaşları gittikten sonra Zeynep’te Kerem’de hiç konuşmadan tabak ve bardakları toplamışlar beraber makineye yerleştirmişlerdi. Kerem çalan telefonu ile odaya geçerken Zeynep’te odasına çıkmıştı. Sinanların bir şey bulamadığını öğrenince öfkeyle söylenerek telefonu kapattı. Bu işi Selim’in çözeceğini bildiği için kızlar mutfaktayken ona söylemiş ondan yardım istemişti. Amcası narkotikte baş komiserdi ve her yerde muhbirleri vardı, kendi imkanlarıyla bulamamıştı belki ama onun da yardımıyla o pisliği bulabilirlerdi. Selim vakit kaybetmeden amcasını aramış adam ikiletmeden yardımcı olacağını mal tedarik ettiği birileri varsa onlarla dolaylı yoldan iletişime geçip bulabileceğini söylemişti. Kerem sıkıntıyla yüzünü sıvazlarken odadan çıkıp sağa sola bakındı. Zeynep mutfakta ya da salonda değildi, odasında olabileceğini düşünüp kendisi salona geçti. Bir müddet açık olan televizyona baktı boş gözlerle, bir ara köşede duran Zeynep’in ona anısını anlattığı el yapımı yılbaşı ağacına takıldı bakışları. Kendi babasından çok iyi biliyordu, onun da lügatında çocukları için imkansız olmamış hep yapılabilir olmuştu. Annesi ne kadar uzaksa babası bir o kadar yakın olmuştu onlara. Küçük bir çocukken annesinin onlara karşı tutumu hep canını yakmış, bu duruma çok içerlemişti ancak zamanla bunu kabullenmiş annesine dinmeyecek bir öfke duymaya başlamıştı. Babasına ne kadar hayransa annesinden o kadar nefret eder olmuştu. Hiçbir çocuk annesinden nefret etmeyi istemezdi, kaç yaşında olursa olsun evlat için en güvenli liman anne baba oluyordu bunun farkındaydı genç adam. Fakat onun için o güvenli liman sadece babası olmuştu, annesi buna izin vermemiş onlarla arasına yıkılmaz kalın bir duvar örmüştü. Çocukken o duvarı yıkıp annesine sarılabildiğini hayal eder umutlanırdı ancak zamanla bunun asla mümkün olmayacağını kavramıştı.
Çalan telefon ile düşüncelerinden sıyrılırken telefonun Zeynep’e ait olduğunu fark etti. Ekranda ‘Devrim Cihan’ adını görünce suratını memnuniyetsizliğini belli eder bir şekilde buruşturdu, bu adamı hiç sevmeyecekti. Zeynep’e karşı olan hislerinin farkındaydı ve bu onu hiçbir zaman sevemeyeceğini tasdikler nitelikteydi. Telefonu Zeynep’e götürmek istemese de önemli bir şey olabileceğini düşünüp götürmeye karar verdi. Bu saatte aradığına göre önemli olmalıydı, yoksa gecenin on birinde bir insan neden iş arkadaşını arardı ki? Ahşap merdivenlerden çıkıp odaya girmeden önce seslenmiş ancak genç kadına sesini duyuramamıştı. Odanın kapısını açıp girdiğinde boş bir odayla karşılaşmayı hiç beklemediği için kaşları çatılmış ancak sonra çalışma odasında olabileceği aklına gelmişti. Arkasını döndüğü sırada açılan banyo kapısı o yöne dönmesine neden olurken açılan kapıdan bornozuyla çıkan bir Zeynep ile karşılaşmayı beklemiyordu. Tıpkı genç kadının onunla karşılaşmayı beklemediği gibi… Zeynep kalçasının altında biten bornozu ve başına sardığı havlusuyla şaşkınca ona bakarken Kerem kısa bir anlık duraksamanın ardından onun rahatsız olabileceğini düşünüp “Ben özür dilerim, seslendim ama duymadın” diyerek hızla odadan çıkmıştı. Zeynep hâlâ odasındaki banyosunun kapısının önünde şaşkınlığından bir şey kaybetmemiş şekilde kapanan kapıya bakıyordu şimdi de. O olayların ardından geçen beş yılda kimseyle yakın olmamış kimseyi hayatında istememiş, hep tedirgin olmuştu. Neredeyse üç gündür onunla aynı evdeydi, baş başaydı ama rahatsız olmuyordu. Ona gerçekten bu kadar güveniyor muydu ya da neden güveniyordu bilmiyordu. Az önce de rahatsız olacağını düşünerek hızla çıkmıştı odadan farkındaydı. Bu kadar düşünceli olması mıydı onu etkileyen? Küçücük bir dokunuşu kalbinin önüne geçilemez bir şekilde çarpmasına, heyecanlanmasına neden oluyordu. Genç kadın ufak adımlarla yatağına doğru gidip bir külçe gibi üzerine kendini bırakmıştı. Eli istemsiz bir şekilde yanağına gittiğinde hissettiği heyecandan olsa gerek çok sıcak olduğunu fark etti. Kerem ise merdivenlere oturmuş ellerini başının arasına almış boş gözlerle yere bakıyordu. Hâlâ elinde olan telefonun titremesiyle kendine gelirken ekrana baktığında Devrim’in bu defa da mesaj attığını gördü. Ekranda ön izlemesi görünen mesajı okuduğunda istemsizce göz devirdi. Sırf aramak için bahane üretmişti başka bir şey değildi. Tezlerle ilgili e-postası gelmemiş o yüzden merak etmiş, sessizce söylenirken oturduğu yerden kalkıp yavaşça merdivenlerden inmeye başladı. Zeynep’in çekincelerinin, korkularının farkındaydı ve onu incitecek bir şey yapmamaya dikkat ediyordu. Salona geri döndüğünde az önce kalktığı koltuğa geri oturmuş bir müddet daha boş gözlerle önünde açık olan ekrana bakmaya devam etmişti.
O gece Zeynep odasından çıkmamış Kerem’de bir müddet sonra koltukta uyuyakalmıştı. Sabah kalktıklarında ikisi de sessizce kahvaltılarını etmişler çok fazla konuşmamışlardı. Zeynep bu adamın kendisi için ne ifade ettiğini, ona gerçekten güvenip güvenmediğini kendi içinde tartarken Kerem’de sessizce onun tepkilerini, kendisine olan tutumuna göre ne hissettiğini anlamaya çalışmıştı.
Sema ise kendi arabasıyla gittiği için öğleden sonra Umay’la evde olmuşlardı. Eve geldiklerinde mutfakta kahve yapan bir Kerem görmek Sema’nın en son beklediği şeydi. Kısa süreli bir şaşkınlık yaşarken Umay’ın adamı görünce neşe ile yerinde sıçrayıp “Kerem gelmiş” demesi onu kendine getirmişti. Kadın yeğenine soran gözlerle bakarken Zeynep ona sadece “Sonra konuşacağız” demişti. Bir müddet tatilden, eski arkadaşlarından konuştuktan sonra Umay’ın uyuyakalmasıyla asıl konuya nihayet gelebilmişlerdi.
-Neler olduğunu anlatacak mısınız?
Kerem sessizce önüne bakmaya devam ederken Zeynep’te titrek bir nefes alıp konuşmaya başladı.
-Volkan geri dönmüş.
Sema ne demesi gerektiğini bilemeden Zeynep'e baktı boş gözlerle. Gözlerinde adını duyduğu için beliren nefret ve öfke Kerem’in gözünden kaçmamıştı. Sonunda sesini bulabildiğinde;
-Nasıl, ne zaman? Sana bir şey yapmaya kalktı mı? Diye sordu hızla.
Zeynep uzanıp onun elini güven vermek için sıkarken;
-Hayır hayır merak etme, ben iyiyim ama Umay'ın onun kızı olduğunu biliyor. Ben ne yapacağım hala yani o zaman Ebe her şeyi ayarlamış ama şimdi ya Volkan, Umay'ı bizden almaya kalkarsa dedi.
Sema onun elinin üzerinde duran elini kavrayıp sıkarken;
-Merak etme alamayacak Umay'ı bizden, sen üzülme güzel kızım dedi.
Nasıl olacaktı bilmiyordu, o kadın her şeyi ayarlamıştı ama şimdi Volkan, Umay benim kızım deyip bir mahkemeye başvursa her şey değişir, tüm hayatları alt üst olabilirdi.
-Sema Hanım size o zaman Ebe bir şey söyledi mi yani tüm bunlar ayarlandıysa bilerek yapılmış ve size o ebe ulaşabildiyse Sedef öncesinde sizden bahsetmiş demektir. Babasını aramak yerine size ulaştığına göre Sedef'te bunu istemiş.
Kerem konuşmasını bitirdikten sonra bakışları Zeynep ve Sema arasında gidip geldi.
-Ona neden bunları yaptığını sorduğumda zamanı gelince her şey öğrenilir dedi, bir daha da görmedim zaten. Tekrar o eve gittiğimde ulaşamadım yoktu orada. Küçücük çocuğu ortada bırakamazdım, o an mantıklı geldi yani zaten o babası olacak soysuz ortada yoktu öylece ortada bırakamazdım. Kadın her şey hazır ben ayarladım, Sedef'te böyle olmasını istiyor dedi. Ben de kabul ettim.
Sema korku ve endişesini belli eden ses tonuyla Ebe ile arasında geçen konuşmayı anlatırken Zeynep ve Kerem’de dikkatle onu dinliyorlardı. Kadına ulaşılması lazımdı ama nasıl? Kerem onun tam olarak o zaman nereye gittiğini öğrendi, belki kadınla ilgili bir şey öğrenebilirlerdi orada. Bir süre daha oturduktan sonra Kerem artık gitmesi gerektiğini bildiği için yavaşça oturduğu koltuktan doğrulup “Ben artık gideyim” dedi. Zeynep onun söyledikleriyle içinde garip bir sızı hissederken gitmesini istemediğini fark etti. Dün gece o kafasının içinde onu hiç uyutmayan düşüncelerden biri de buydu. Derin ve Burçin’e hak veriyordu ama yine de tamamen kurtulamıyordu o kaygılardan, zihninin bir köşesinde sinsi sinsi onun içine çöreklenmesine neden olan bu hisleri söküp atamıyordu istese de. İlk defa bu kadar çok kurtulmak isteyip o hisler arasında bir kapanda sıkışıp kaldığını hissediyordu. Halasının kendisine bir şey söylediğini fark ettiğinde düşüncelerinden sıyrılmış bakışlarını ona çevirmişti.
-Efendim hala duymamışım, ne demiştin?
-Kerem’e diyorum ki gitme, yemeğe kal. Hatta Fadime ablaları da çağıralım onlar da gelsinler, Derinlere de haber verin. Hem oturup konuşuruz ne yapabileceğimiz konusunda birbirimize akıl danışırız.
Bakışları Kerem’i bulduğunda kendisine beklentiyle bakan gözlerle karşılaşmıştı.
“Tamam, ben Burçin’e haber veririm “ dediğinde Kerem sanki bunu bekliyormuş gibi “Ben de Selim’i ararım” demişti. Sema onların bu haline gülerken yemekleri yapmak için mutfağa gitmişti. İkisi de arkadaşlarını aramış akşam için haber vermişti. Selim laf arasında muzipliği elden bırakmayıp “İçgüveysi olup misafircilik de oynarmış” demişti. Kerem onun dediğine gülse de söylenmeyi ihmal etmemişti. Sol çaprazındaki üçlü koltukta oturan kadına arada kaçamak bakışlar atarken Zeynep bunu fark etmiş dayanamayarak “Bir şey mi var?” diye sormuştu. Kerem hızla kafasını iki yana sallarken sonunda dayanamayıp konuşmaya başlamış, bu kısa sürede kadının yanına oturmuştu.
-İyi misin yani konuşamadık hiç o yüzden merak ediyorum, bazen iyisin bazen de çok dalgın oluyorsun. Bak biliyorum hâlâ bana güvenmiyorsun ama emin ol onun size zarar vermemesi, yaklaşmaması için elimden geleni yapacağım.
Zeynep koltukta kendisine dönük bir şekilde tek ayağını kırıp poposunun altına sıkıştırmış oturan adamı izledi kısa bir an. Onun gibi oturup koltuk başlığından destek alarak başını yumruk yaptığı eline yasladığında bakışlarını çekmemişti karşısındaki adamdan. İçinde sürekli kendi sorup kendi cevapladığı ve hep bir çıkmaza sürüklendiği kördüğüm vardı ve artık bununla savaşmak istemiyordu. Dün gece çok düşünmüştü ve bazı sorulara tek başına cevap bulmaya çalışmanın bir fayda getirmeyeceğini anlamıştı.
-Sana güvenmediğimi mi düşünüyorsun gerçekten?
Kerem kendisine sorulan sorunun şaşkınlığıyla gözlerini birkaç kez kırpıştırırken Zeynep’te onun bu konuda ne düşündüğünü anlamış burukça gülümsemişti.
-Kerem sana güvenmesem günlerdir yanımda olmana, bu evde benimle kalmana izin vermezdim.
Genç adam onun dudaklarından yeniden kendi ismini duyunca heyecanlanmış ışıldayan gözlerle bakmıştı genç kadına. Ayrıca bu güvendiği anlamına mı geliyordu yani. Soran gözlerle karşısındaki kadına bakmaya devam ederken Zeynep onun bu haline gülümseyip;
-Hayatım bir anda tepetaklak olmuştu. O benim bir anda hayatıma girmişti ve kendimi ben bir anda evlilik hazırlığı yaparken bulmuştum. Halam hep “Bazen insanın basireti bağlanır verdiği kararların doğruluğunu yanlışlığını göremez olanlara sadece seyirci kalır” der benim için de öyle olmuştu. Bir rüzgarın akışına kendimi kaptırmıştım, ona hiçbir zaman deli gibi aşık olmadım ama bir evliliği yürütebilirim sanmıştım. O gece beni istemediğim halde birlikte olmaya zorladığında bunu istemediğimi anlamıştım, o iyimser tarafımı onlarla kaybettim ben. Halam onların arasında bir şeyle olabileceğini söylediğinde ihtimal dahi vermemiştim biliyor musun… Sedef bu kadarını yapmaz demiştim ama yapmıştı. Kardeşime bile güvenmemem gerektiğini öğretti bana o… Volkan’ın bana yaptığı o iğrençlikten sonra o kadar utanmıştım ki babamın halamın yüzüne bakamamıştım, kendimden nefret eder hale gelmiştim. Onu hayatımıza sokan bendim, ona güvenmiştim ve bu aptallığıma hazmedemiyordum. Babam olanları duyunca kalp krizi geçirmişti ve bunun sebebi olarak yine kendimi görüyordum. Olanlardan sonra bir daha asla toparlanamam bu acıyla ve öfkeyle yaşayamam sanmıştım ama sonra Umay geldi, beni iyileştirdi. Onun kapatamadığı yaralarıysa her ne kadar kabul etmesem de sen kapatıyor, merhem oluyorsun. Bir gün bu korku ve kaygılarım tamamen bitecek mi bilmiyorum ama biterse bunun senin sayende olacağına inanıyorum.
Adam ondan böyle bir konuşma beklemediği için hem şaşırmış hem de yaşadıkları için bir kez daha üzülmüştü. O pisliği yakaladığında ona o yaşattıklarının bin beterini yaşatacaktı, bunun için kendi kendine yemin etmişti. Uzanıp Zeynep’e sarılmak istese de bunu yapamadı ama dağınık saçlarına dokunmaktan da kendini alıkoyamadı. Kerem’in parmak uçları genç kadının saçlarının arasında usul usul gezinirken Zeynep gözlerini kapatmış kendini o ana bırakırken adam da sessizce onu izlemişti. Buklelerinin arasından geçen parmakları hisseden ve bu ufacık dokunuşla heyecan duyan genç kadın yavaşça gözlerini araladığında bakışları genç adamın kendisine hayranlıkla bakan gözleriyle buluştu. O kadar güzel bakıyordu ki sadece kendisine bu kadar güzel bakmasını istediğini fark etti bir kez daha. Salona giren Umay düşüncelerinden sıyrılmasını sağlarken onun çıplak ayaklarıyla kendilerine doğru gelişini izledi.
-Ne zaman uyandın sen?
Zeynep küçük kızı kollarının arasına alıp kendisi gibi kıvırcık olan saçlarına bir öpücük bıraktıktan sonra onun kafasını boynuna gömmesini izledi.
-Sen niye benimle uyumadın, ben seni çok özledim.
Zeynep onun kendisine sitemli bir sesle söylediği şeye kıkırdarken onun sırtını okşayıp ince boynuna bir öpücük bıraktıktan sonra;
-Ama benim uykum yoktu ki, bu gece beraber uyuruz olmaz mı? Dedi.
Küçük kız annesinin kucağında doğrulup ışıldayan kara gözleriyle ona bakarken keyifle “Olur” dedi.
Bakışlarını yanlarında onları yüzünde mahzun bir tebessüm ve hayran gözlerle izleyen Kerem’e çevirip kollarını ona uzattıktan sonra;
-Kerem seninle yine oyun oynayalım mı? Dedi.
Kerem onun bu haline kıkırdarken kollarını uzatıp küçük kızın kendi kucağına gelmesini sağladı. Saçlarına bir öpücük bıraktıktan sonra;
-Oynayalım ama bu sefer ben kraliçe olmam söyleyeyim dedi.
Umay küçük ellerini dudaklarına bastırıp kıkırdarken;
-Tamam bu sefer komşuculuk oynayacağız sen bana çay içmeye geleceksin dedi.
Zeynep onların bu haline gülerken “Siz gidip oyun oynayın o zaman ben de halama yardım edeyim” dedi.
Kerem kucağındaki küçük kız ile ayağa kalkıp salondan çıkarken Zeynep’te bir süre onların arkasından baktı. Yerinden kalkıp mutfağa halasının yanına gittiğinde onun çorbayı ve pilavı yapmış ana yemek için etleri doğradığını gördü.
-Ooo sen işin çoğunu yapmışsın.
Sema ona gülümseyerek bakarken “Umay’ın zulasını patlatmışsınız yine” dedi.
Zeynep yüzünü buruştururken “Burçin’e uyduk yaptık bir delilik geçen gece ama o duymadan yenisini yapmamız lazım” dedi.
-Merak etme ben bu etleri ocağa koyayım o arada hamuru yoğururum, beraber yenilerini sararız. Hem bu akşama da yenir, zuladan eritilenleri de Umay görmeden yerine koyarız.
Sema etleri ocağa koyup hamuru yoğururken Zeynep’te tatlı yapmaya başlamıştı. Bir müddet ikisi de sessizce kendi işlerini yaparlarken Sema aklındaki soruyu sormuştu yeğenine.
-Kerem ne zamandır burada?
Zeynep, halasına kısa bir bakış attıktan sonra önündeki şekerparelerin üzerine önceden suda bekletip derilerini çıkardığı çiğ bademleri tek tek koymaya devam etmişti.
-Üç gündür benimle beraber, Perşembe akşamı iş çıkışında okulun oradaki durakta gördüm onu sonra eve geldim. Yağmurda biraz ıslanmıştım, migrenim de tutunca telefonu falan kapatıp yattım. O ara Burçin ile konuşmuştuk o söylemiş hasta olduğumu baş ağrısından sadece kapıyı açtığımı hatırlıyorum, zaten Kerem’i görünce benim başım ağrıyor deyip yatmaya gittim. Sabah uyandığımda da buradaydı gitmemiş bir şeye ihtiyacım olursa diye… Sonra onu gördüğümü söyleyince o arada Burçinler de geldi falan kaldı burada.
-Ona güveniyorsun
Zeynep elindeki tepsiyi fırına yerleştirip ağzını kapattıktan sonra derin bir nefes alarak “Güveniyorum, güvenmek istiyorum” diyebildi sadece.
Her şey hazır olduktan sonra Zeynep odasına çıkıp duş almış saçlarını kuruttuktan sonra altına bir kot, üzerine mavi ince bir kazak giymişti. Aşağı inip Umay ve Kerem’in ne yaptığına bakmak için odanın kapısını araladığında onların sırtı kapıya dönük bir şekilde konuştuklarını gördü.
-Bir parça daha kek ister misiniz?
-O kadar güzel olmuş ki bir parça daha yiyebilirim.
Kerem’in sesini incelterek Umay’a ayak uydurması Zeynep’i güldürürken sessizce onları izlemeye devam etti.
-Sana tarifini veririm bir sonrakinde sende bana yaparsın.
Kerem onun söylediğine kıkırdarken aynı şekilde incelttiği sesiyle konuşmaya devam etti.
-Ah ben sizin kadar güzel yapamam ama Umay hanımcığım sizin maharetli ellerinizin lezzeti sayesinde bu kadar güzel oluyor.
Küçük kız Kerem’in söyledikleriyle mest olurken oturduğu yerde adama doğru yanaşıp kollarını ona uzatmıştı. Kerem gülerek onu kucağına aldığında küçük kız yanağına bir öpücük kondurmuş, küçük elleriyle Kerem’in yanağını sıkmaya çalışırken;
-Sen çok tatlısın ya demişti.
Kerem onun bu haline kahkaha atarken kollarının arasındaki küçük kızı iyice sarıp yanağına birkaç öpücük bıraktıktan sonra;
-Acaba sen kendi tatlılığının farkında mısın cimcime dedi.
Onların bu hallerini kapı pervazına yaslanmış izlemeye devam eden Zeynep çalan kapı zili ile kendine gelebilmiş, genç adam da çalan zil ile arkasına döndüğünde onları izleyen kadın ile göz göze gelmişti. Zeynep ona gülümseyerek bakarken “Burçinler geldi herhalde” demiş sonra da kapıyı açmaya gitmişti. Kerem ve Umay’da oturdukları yerden kalkıp onun peşinden odadan çıkmışlardı. Bir asansörden Fadime babaanne, Burçin ve Derin çıkarken diğerinden de Tuna ve Selim çıkmışlardı. Fadime babaanne üzerindeki kalın hırkayı ve başındaki keşanı çıkarıp vestiyere bırakıp salona geçerken onun arkasından da diğerleri gelmişti. En arkadan gelen Selim Kerem’e muzipçe gülümserken “Yeni saç stilin ateş ediyor kardeşim” demişti. Kerem ona çattığı kaşlarıyla bakarken Zeynep’te adamın saçlarına uzanıp az önce Umay’ın taktığı pembeli mavili tokayı almış sonra da sıradan bir şey yapıyormuş gibi elliyle adamın saçını düzeltip tokayı kızının saçlarına geri takmıştı. Bu hareketi Kerem’in çok hoşuna giderken hiçbir şey söylemeyip dış kapıyı kapattıktan sonra hep beraber salona geçmişlerdi. Bir müddet oturup sohbet etmişler ardından kurulan geniş sofraya oturmuşlardı. Derin ve Selim cephesinde bir gelişme olmadığı belliydi. Genç kadın hâlâ durgundu, iki kadın arkadaşlarının bu halini fark etmişler daha fazla canını sıkmamak için bu konu hakkında ona bir şey sormamışlardı. Bu defa Derin’in sabredip çabalaması gerekecekti. Selim’in onu hâlâ çok sevdiğini biliyorlardı, sadece genç kadının ona karşı olan tutumundan dolayı kırgındı farkındaydılar ve bu durumun er ya da geç düzeleceğinden emindiler.
Yemek yedikten sonra herkes salondaki koltuklara dağılmış, Tuna ve Selim’de yerdeki minderlere oturmuşlardı. Umay pek gönüllü olmasa da yatmaya gitmeyi kabul etmiş Zeynep’in odasına uyumaya gitmişlerdi. Bir süre sonra küçük kız uyuyakaldığında o da aşağı inmiş onlara katılmıştı. Elindeki çayıyla Kerem’in yanındaki boşluğa oturduğunda Fadime babaanne de asıl konuya getirdi konuşmayı.
-Söyleyin bakalım şimdi neler oldu, bu kanı bozuk nereden çıktı?
Zeynep sıkıntıyla başını iki yana sallarken sesli bir nefesi dışarı bırakıp konuşmaya başladı.
-İnan biz de bilmiyoruz babaanne, ne derdi var neden geldi bir fikrimiz yok ama huzurumuzu kaçırmak için her şeyi yapacağı belli. Adı bile yetiyor huzur kaçırmaya.
-Ben amcamla konuştum birkaç kişi var onlarla görüşecek muhbirleri aracılığıyla merak etme bulup halledeceğiz, adam madde bağımlısı Umay’ın velayetini alamaz zaten.
Selim’in söylediğini destekleyen Burçin;
-Kesinlikle katılıyorum velayet alması imkansız o halde, sadece şu nüfusa alma olayı karmaşık ve bunun çözülmesi lazım dedi.
-Onu da çözebilecek tek kişi ebe kadın. Avukat eğer ebe o zamanki bahsettiği gibi kanıtlarla gelir haklı sebepler verirse bir sorun yaşamayız dedi, önceliğimiz ebe kadına ulaşmak olmalı.
Tuna konuşmasının sonunda bakışlarını Sema’ya çevirirken kadın kafasını hızla aşağı yukarı sallayıp;
-Tamam, yarın o mahalleye tekrar gidelim bir sorduralım, illaki buluruz bulmalıyız. Zaten o zaman bana bir şey olsa da o bilgiler size ulaşır merak etmeyin demişti. Yani bu zamana kadar sesi çıkmadığına göre hâlâ yaşıyor demektir dedi.
-O zaman yarın sabah ben sizi alayım beraber şu mahalleye gidelim ebe kadını bir arayalım, öğleden sonra da Zeynep ile avukata gideriz.
Herkes Kerem’in söylediğinde mutabık kalırken bir süre daha sohbet etmişler ardından evlerine dağılmışlardı. Kerem’de onlarla beraber evden çıktığında sabah geleceğini söylemişti. Bu sırada Sinan’a da apartmanın önüne birkaç adam göndermesi konusunda mesaj çekmişti. Her ne kadar Zeynep’in yanından ayrılmak istemese de Selimlerin ardından o da çıkmıştı. Sema ile vedalaştıktan sonra bir süre kapının önünde sessizce Zeynep ile kalmışlar ardından sessizliği bozan genç kadın olmuştu.
-Beni yalnız bırakmadığın için teşekkürler.
-Bunun için teşekkür etmene gerek olmadığını artık öğrenmiş olman gerekiyordu.
Genç kadın onun söylediğine gülümserken;
-Ben yine de teşekkür etmek istedim, yarın görüşürüz. İyi geceler dedi.
Bir müddet sessizce birbirlerine baktılar, kapanan sensörlü lamba onları kendine getirirken Kerem gülümseyip “Ben artık gideyim” dedi. Kadın kafasını tamam anlamında sallarken yanağına bastırılan dudaklar bir an nefesini tutmasına neden oldu. Adam bastırdığı dudaklarını bir süre kadının yanağından çekmezken derin bir soluk alıp kokusunu içine çekmişti.
“Sen benim için bir çiçekler denizisin.” *
Kerem cümlesini bitirdikten sonra asansöre binmeyip merdivenlerden hızla inerken Zeynep’te bir süre daha hızla çarpmaya devam eden kalbiyle onun arkasından bakakalmıştı. Genç kadın kendine gelebildiğinde kapıyı yavaşça kapatmış bir sürede sırtı kapalı olan kapıya yaslanmış bir şekilde kalmıştı. İkisi de o sırada karşı dairenin kapı dürbününden kendilerini izleyen gözden haberdar değildiler. Burada onu kimse bulamazdı. Ev sahipleri kış aylarında emekli oldukları için bazen yurtdışına bazen de Bursa'daki kızlarının yanlarına gidiyorlardı. Yaz kendini hissettirmeye başlasa da henüz gelen giden olmamıştı ve Volkan evde uzun zamandır kimse olmadığını anladığı için gizlice bu eve girmişti. Zeynep karşı komşusu Nihal Hanım ve Mesut Bey'in kızlarının yanında olduğunu biliyordu ama şu an onların evinde gizlenen bu adamdan habersizdi. Kerem her yerde onu aratırken aslında Volkan onların tabiri caizse burnunun dibine kadar girmişti. Adam, Zeynep'in yanında Kerem'i görünce kıskandığını fark etmişti. Kendisinin dokunmasını istemeyen kadın onun bir dokunuşuyla nasılda mest olmuştu. Genç kadının hayatında birinin olması onun daha da öfkelenmesine neden olurken ondan intikam alacağını kendisine hatırlatarak sakinleştirmeye çalıştı kendisini. Zeynep'e gününü gösterecekti ama önce kendi kızı olmadığı halde Umay'ı kendi nüfusuna olmasının bedelini ödetecekti. Hem velayetini alacak hem de evrakta sahtecilik yaptığı için ondan ayrıca şikayetçi olacak sonrasında kadın hapsi boylayacak kendisi de yeni ve daha özgür bir hayata kavuşacaktı.
Kerem apartmandan çıktıktan sonra dışarıda bekleyen adamlarla konuşup dikkatli olmalarını tembihledi ve kendi arabasına geçti. Dışarıda bekleyen adamlara ne kadar güvense de buradan ayrılmak istemiyordu. Ayrılmamıştı da, sadece sabaha karşı kendi evi daha uzak olduğu için şirkete yakın bir yerde bulunan yıllar önce alınmış olan stüdyo dairesinde duş alıp üzerini değiştirmeye gitmişti. Erken saat olduğu için trafiğe yakalanmadan kısa sürede gidip gelmiş evin önünde arabasında beklemeye devam etmişti. Zeynep ise sabah çok erken kalktığı için çalışma odasında biraz çalışmış ardından terasa çıktığında caddede gördüğü tanıdık araba kaşlarının çatılmasına neden olmuştu. Onun gitmemiş olmasına hem kızmış hem de ilginç bir şekilde hoşuna gitmişti. Üzerini değiştirip aşağı indiğinde halasının kahvaltıyı hazırladığını görünce onunla kahvaltı yaptıktan sonra aklına gelenle kalkıp sandviç ve termosuna kahve hazırlamıştı. Sema sessizce yeğenini izlerken onun bunu neden yaptığını anlamış fakat hiçbir şey söylememişti. Ondaki değişimin farkındaydı ve bu gerçekten kendisini mutlu ediyordu. Kerem’in kötü bir adam olmadığını, Zeynep’i asla üzmeyeceği biliyordu. Başlarda kendisi de endişelenmiş kaygılanmıştı fakat onu tanıdıkça kötü bir niyetinin olmadığından emin olmuştu. Zeynep hazırladığı sandviç ve kahve ile apartmandan çıkıp genç adam fark etmeden arabaya bindiğinde Kerem arabanın kapısının açılmasıyla hızla sağ tarafına dönmüştü. Fakat genç kadının oturduğunu görünce yüzünde bir gülümseme belirdi.
-Eve gideceğini söylemiştin.
Genç kadının konuşmasıyla bakışlarını kaçırırken “Gidemedim” dedi mırıldanır vaziyette.
-Benim yüzümden tüm düzenin, hayatın alt üst oldu. Eminim benden başka dertlerin vardır, ben sorunlarımı kendim halledebilirim.
Kerem kaçırdığı gözlerini yanındaki kadının gözlerine sabitledikten sonra;
-Ben halimden memnunum, ayrıca senin derdini de kendime dert etmek istiyorum. Bundan şikayetçi değilim.
Zeynep onun vazgeçmeyeceğini artık anladığı için dudaklarında oluşan ufak bir tebessümle baktı kısa bir an onun yüzüne. Elindeki kahve ve sandviçi ona uzatırken “Tamam, bunları ye sen kahvaltı da yapmamışsındır” dedi. Cümleyi o kadar aceleyle kurmuştu ki Kerem onun bu haline elinde olmadan gülümsedi. Kendisini düşünmesi hoşuna gitmiş, düşüncesi bile gülümsemesinin genişlemesini sağlamıştı. Kerem onun üzerine gitmemek için teşekkür edip kahve ve sandviçini aldığında sırıtmasına engel olamayarak sandviçin jelatinini yırttı ve bir ısırık aldı. Birlikte yola çıktıklarında Zeynep aklına gelenle bakışlarını yeniden yanındaki adama çevirmişti.
-Senin bugün dersin var mıydı?
-Yok güzelim, ben seni bırakıp şirkete geçeceğim. Ufak bir işim çıktı sonra halanla şu ebeyi bulmaya çalışacağız.
Kerem’in sanki her zaman söylediği bir şeymiş gibi sıradan bir şekilde ona bu şekilde hitap etmesi genç kadını heyecanlandırırken kısa bir an dönüp ona bakmasına neden oldu. Kerem söylediği kelimenin farkında olmadan yola devam ederken bir süre sonra okula gelmişlerdi. Adam motoru durdurduktan sonra yanındaki kadına dönüp;
-Şimdilik yolculuğumuzun sonuna geldik dediğinde genç kadın gülümsemişti.
-Teşekkür ederim.
-Rica ederim. Her zaman şoförlüğünüze talip, emrinize amadeyim.
Karşısındaki kadının kendisine abarttığını belli eden gözlerle bakması üzerine gülümseyip;
-Tamam, bunun sonra sana doğruluğunu ispat edeceğim şimdi bir şey demiyorum. Öğleden sonra seni almaya geleceğim, ikide dersin bitiyor zaten ben de o zamana kadar gelmiş olurum diye düşünüyorum dedi.
Zeynep kafasını tamam anlamında sallarken Kerem hızla etrafa göz atıp genç kadının yanağı ve dudağı arasına hızlı bir öpücük kondurmuştu. Zeynep irice açtığı gözlerle karşısındaki adama bakarken “Sen iyi alıştın” dedi. Sonrasında bu tepkisine kendisi de şaşırdı. Kerem ise kırpıştırdığı gözleriyle ona bakarken “Sen olumsuz bir tepki vermeyince ben şey yaptım, rahatsız olduğunu fark etmemiştim özür dilerim” demişti hızla.
-Rahatsız oldum demedim zaten ama her yerde de öpme, zaten konuşmaya yer arıyorlar biri görecek bunca derdin arasında bir de o zekasızların boş laflarıyla uğraşacağız. Burası senin şirketin değil insanlar patronu hakkında korkusundan konuşamayabilirler ama burada işler öyle yürümüyor Sayguner. Ben yıllardır o kendini bilmezlerle aynı yerde çalışıyorum.
-Kimse senin hakkında konuşamaz, izin vermem. Önceden ne dediler bilmiyorum ama bundan sonra o dediklerini onlara yuttururum.
Zeynep onun bu haline göz devirirken kafasını iki yana sallayıp;
-Benim korunmaya ihtiyacım yok Kerem ben kendimi korurum, sen benim ne demek istediğimi anladın zaten. Neyse ben gidiyorum, görüşürüz dedi.
Kerem arabadan inip fakülteye doğru giden kadının arkasından baktı bir müddet, onun öpmesinden ya da ona dokunmasından rahatsız olmuyordu. Bunu düşününce gülümsemesi genişlerken sonrasında onun tarafından yanlış anlaşılmış olmaktan dolayı yüzünü buruşturdu. Arabasını tekrar çalıştırıp yola koyulduğunda önce şirkete uğrayıp işlerini halletti ardından Sema’yı almaya gitti. Bugün o kadını bulup bu belirsizliğe bir son verecekti artık.
*
-Babaanne ben çıkıyorum.
Yaşlı kadın yanağına hızla bir öpücük bıraktıktan sonra ayakkabılarını giymiş evden çıkmaya hazırlanan torununun ardından “Hadi işin gücün rast gitsin, selametle” deyip onu uğurlamıştı. Burçin merdivenlerden hızla inip apartman kapısını açtığında karşısında duran adam duraksamasına sebep olmuştu.
-Günaydın, hayırdır sabah sabah?
Burçin karşısındaki adama sorgular gözlerle bakarken Tuna sevgilisini kendisine çekip yanağına dudaklarını bastırmadan önce “Sevgilimi özledim” demişti sadece.
Burçin onun söylediği şeye gülümserken uzanıp o da sevgilisinin yanağına bir öpücük kondurmuştu.
-Ne çabuk özledin? Daha dün akşam beraberdik.
-Ben seni her saniye özleyebilme özelliğine sahibim.
Burçin kollarını adamın boynuna dolarken “Yaa” deyip yanağına yeniden bir öpücük bırakırken Tuna’da onun bu haline gülümsemiş kollarını genç kadının beline daha sıkı sarıp kendisine biraz daha çekmişti. Bir süre arabanın önünde sarılmış dururlarken Burçin artık gitmeleri gerektiğini hatırlamıştı.
-Bu kadar cilveleşme yeter, birazdan 4 numaradaki Ferhunde Hanım topladığı malzemeleri servis etmek için babaanneme çıkar. Babaannem de söylenerek beni arar ‘Başka yerde cilveleşin şuna malzeme verip benim sinirlerimi bozmasına izin vermeyin’ der. 
Tuna onun babaannesinin taklidini yaparak söylediği şeye kıkırdarken “Tamam hadi gidelim” deyip arabaya binmesi için yönlendirdi. Bugün şirkette birlikte olacaklardı, öğleden önce toplantıya katılacaklar sonrasında da avukatın ofisinde Zeynep ve Kerem ile buluşacaklardı. Onlar şirkete geçerlerken Kerem ile Sema’da Fatih’in arka sokaklarında kalan bir mahalleye gelmişlerdi. Etrafta neredeyse Türkçe konuşan birini bulmak imkansızdı. Kerem ilk kez geldiği bu ara sokakları şaşkınlıkla gözlemlerken Sema’nın bir apartmanın önünde durmasıyla kendisi de duraksamıştı. Sıvaları dökülmüş çokta yeni olmayan apartmanda giriş katın ziline bastıklarında bir süre sonra yan taraftaki pencereden çarşaflı bir kadın uzatmıştı başını. Kırık Türkçesiyle aradıkları kişinin orada olmadığını, tanımadığını söylemişti. Etraftaki birkaç esnafa sormuşlar ancak onlardan da olumsuz yanıt almışlardı, Kerem sonrasında aklına gelenle muhtara gitmelerinin daha doğru olacağını söylemiş köşede bulunan bakkaldan Muhtarlığın yerini öğrendikten sonra beraber onun biraz daha ileride kalan küçük ofisine gitmişlerdi.
-Merhaba
-Hoş geldiniz, buyurun.
-Biz size birini soracaktık, önceden bu mahallede oturuyormuş, Sacide Yanık. Bu kadını tanıyor musun?
Ellili yaşlardaki adam bir süre bekledi, bir şey söylemedi. Sonunda onları masanın önündeki sandalyelere oturmaları için yönlendirdi. Kerem ve Sema karşılıklı oturduklarında Muhtar kendilerine birer çay söyledi.
-Siz Sacide'yi neden arıyorsunuz?
Sema hızla kafasını ona çevirip;
-Siz tanıyor musunuz onu? Diye sordu.
Adama bir süre konuşup konuşmamak arasında tereddüt etse de sonunda;
-O benim kardeşim diyebildi.
Kerem oturduğu yerde daha da dikleşip;
-Peki onu nerede bulabiliriz, bu bizim için çok önemli dedi.
-O kız yüzünden arıyorsunuz değil mi?
İlk an anlamasalar da sonrasında Sedef'i kastettiğini anlamışlardı. Kerem hızla başını aşağı yukarı sallayıp ona beklentili gözlerle bakarken karşısındaki adam da konuşmaya devam etti.
-Sacide böyle bir işe nasıl bulaştı bilmiyorum, Sedef denen o kızın kimsesiz kalmasına mı üzüldü yoksa ikizine yaptıklarından dolayı onun vicdanını rahatlatmak mı istedi. O zaman çok kavga ettik onunla yapma dedim ama dinlemedi. O sabinin babası olacak soysuz gelip onu tartaklayınca buradan taşınmak zorunda kaldı. Size adresini vereceğim oraya gidin. Kardeşime o zaman kızsam da lütfen ona zarar verecek bir şey yapmayın. Bana yemin verdirdi, yani siz gelince ona yönlendirmem için. Yoksa söylemezdim ama bir gün mutlaka gelecekler demişti bana.
Kerem, Volkan'ın da kadının peşinde olduğunu öğrenmesiyle rahatsızca yerinde kıpırdandı.
-O adam, Volkan, ne zaman Sacide Hanım'a zarar vermeye kalktı?
-Birkaç ay önce, bizimle kalıyordu o zamanlar. Nasıl öğrendiyse bir gün kapıya dayanmış. Sacide'ye, eşime saldırmış tartaklamış soysuz. Neyse ki bizim komşular yetişmiş ama kaçtı adam polise falan veremedik. Bizim Düzce'de bir evimiz var, oraya gönderdim Sacide'yi. Çocuğu olmadı, eşi de 13 yıl önce vefat etti. Sizden tek isteğim ona daha fazla zarar vermesine izin vermeyin, belki de kendi çocuğunun olmamasından dolayı kalkıştı böyle işlere. Yani bir çocuğun anasız büyümesine göz yumamayacağı için zaten baba denen soysuz olmaz olsun. O zaman Sedef ona bebeğine en iyi bakacak olanın ikizi olduğunu söylemiş, ne kadar kötülük etmiş olsa da kardeş işte. Ben bacısına yaptıklarını öğrenince yukarıda Allah var yüzüne bakmadım, istemedim de yanımızda yakınımızda ama karnında bebe bir başına nereye salacaksın. Evladım yaşında, hata da yapsa sen veremezsin cezasını. Sacide onun bebeği doğurunca öleceğinin farkındaydı, ona da dedi ama bile isteye kabul etti. Doğacak bu bebek, sende her şeyi ayarlayacaksın dedi.
Sema, Muhtarın anlattıkları şaşkınlıkla dinlemişti. Sedef’in gerçekten Zeynep’i düşünerek böyle şeyler yapmış olması pek mümkün gelmemişti ama adam anlattıklarında çok samimiydi. Ne olursa olsun içinde az da olsa vicdan kalmış demek ki dedi. Yaptığı onca kötülüğün telafisi olabilir miydi orası tartışılırdı tabii…
Kerem ve Sema, Muhtar ile görüşüp teşekkür ettikten sonra beraber mahalleden ayrılmışlardı. Sema eve gitmeyip Burçinlerde kalmayı istedi. Zaten Umay’da orada Fadime babaannenin yanındaydı. Kerem onu Burçinlerin evinin önüne getirdiğinde;
-Sema Hanım eve döneceğiniz zaman kapıda Sinan olacak onunla dönün olur mu? Dedi karşısındaki kadının ne tepki vereceğini bilemediği için çekingen bir tavırla.
Sema ona burukça gülümseyip;
-Bir şartla dedi.
Kerem ona soran gözlerle bakarken;
-Bana Sema Hanım deme artık dedi.
Kerem rahatladığını belli eden gülümsemeyle "Tamam" derken vedalaşıp arabadan inen kadının arkasından baktı bir süre. Okula Zeynep'i almak için döndüğünde içeri girmemiş dışarıda kendisini beklediğine dair bir mesaj göndermişti kadına. Zeynep’te o sırada dersten çıkmış odasına gelmişti. Adamın mesajının ardından okuldan çıkmış onun arabasına doğru gitmişti hızla.
-Merhaba
-Merhaba
Genç adam sabahki uyarıdan sonra temkinli yaklaşmaya karar vermiş kadın bunu fark etmiş bıyık altından onun bu haline gülümsemişti. Her ne kadar halasıyla telefonda konuşmuş olsalar da adamın anlattıklarını bir de ondan dinlemek istedi.
-Eee ne oldu, ne anlattı adam?
Kerem bir yandan yoğunlaşan trafikte ilerlemeye çalışırken bir yandan da olanları anlattı yanındaki kadına. Zeynep adamın anlattıklarından dolayı hem umutlanmış hem de hâlâ belirsiz olan bu durumdan dolayı karamsarlığa kapılmıştı. Volkan bir hamle yapmadan önce bu kadını bulmaları gerekiyordu. Kerem onun bu halini fark edip güven vermek istercesine yeniden konuşmaya başlamıştı.
-Bak her şey düzelecek tamam mı? Sacide Hanım’ı almaya gideceğiz yarın halanla, sonra senin hiçbir suçun olmadığını ispatlayan o belgeleri ondan alıp o pisliğin tüm o tehditlerini geri püskürteceğiz. Ayrıca o şerefsizi bulup hak ettiği yere göndereceğim, size asla yaklaşamayacak. Sen sakın üzülme.
Kadın yanındaki adamın kendisini rahatlatmak için söylediği şeye gülümserken kafasını tamam anlamında sallamış bir süre sessiz kalmıştı.
-Bizim orada, Zonguldak'ta, bir adam vardı, Halil amca. Yıllarca yalnız yaşamıştı, bir ayağı da daima aksardı.  Biz hep onunla ilgili kafamızda çeşitli senaryolar yazardık. Geceleri kurt adam oluyordan tut da bir süper kahraman olduğuna kadar. Ayağının da kahramanlık yaptığı sırada kötü adamlarla verdiği mücadele sırasında sakatlandığını düşünürdük. Çok konuşmazdı, kendi evinde bahçesinde oyalanırdı. O zamanlar daha 50 yaşında filandı. Sonra aradan yıllar geçti ve bir sabah oturduğu evin kapısında ondan yaşça büyük olduğu belli bir adam gördük. Günlerce o adam o kapının önünde bekledi ve hiçbirimiz ilk zamanlar anlam veremedik bu duruma. O zamanlar lise sondaydık. Bir gün babama kahvaltıda "Bu adam kim, neden Halil amcanın kapısında bir haftadır bekliyor?" diye sordum. Bir hafta boyunca kapısında bekleyen kişi abisiymiş. Yıllar önce anne ve babası Halil amcanın abisini evlendirmek istemişler. Bir kız görmüşler beğenmişler ama kız Halil amcanın abisini istememiş, çünkü Halil amcaya aşıkmış. Kızın gönlünün olmadığını anlayınca kimse zorlamamış ama abisinin kızda aklı kalmış. Her neyse aradan zaman geçmiş köy düğünlerinde, bayramlarda falan sürekli yan yana gele gele Halil amca da bu kızı görmüş ve o da sevdalanmış. Halil amca gelip anne babasına durumu anlattığında başta pek razı gelmeseler de sonrasında kabul etmişler ama abisinin içi içini yiyormuş. Beni istemedi, kardeşimi aldı diye içine dert oluyormuş, her şeyleri hazırlanmış düğünleri yapılmış tam Halil amca gelinin odasına girmiş bir anda abisi çıkmış karşısına elinde babasının tüfeğiyle. Tabi kimse yok ortada bir Halil amca bir de daha gelinliği üzerinde duran gül yüzlü Gülizar. "Öldüreceğim ikinizi de demiş, ben seni severken sen kardeşimi seçtin onunla evlendin. Seni benim için istemeye geldiklerinde de seviyordunuz değil mi birbirinizi, beni istemediğini söylerken çok eğlendiniz mi?" demiş. Demiş de demiş, kafasında kurduğu her şeyi onlara kusmuş. Sonra tüfeği doğrultmuş. Halil amcanın önüne üzerinde gelinliğiyle Gülizar atlamış. Gelinliği orada ona kefen olmuş. İkinci mermi de Halil amcanın bacağına gelmiş. Abisi hapse girmiş, anne babaları kahrından ölmüşler. Hapisten çıktıktan sonra bir süre ortada görünmemiş ama sonra hasta olduğunu öğrenmiş abisi ve hissettiği vicdan yükümüdür bilinmez soluğu Halil amcanın kapısında almış. Dokuzuncu günün sonunda abisi kapıda beklemiyordu, çünkü Halil amca onu eve almıştı. Babama "Nasıl yapabildi, onu nasıl içeri aldı?" Diye sorduğumda babam bana "Kötülüğün esiri olmak, nefret etmek çok kolay. Sana zarar veren birine kötülükle yaklaşırsan onun esiri olursun, iyilik ona en büyük ceza. Ona kendi hırsı uğruna yaptığı kötülüğün bedelini onun gibi yaparak ödetemezsin" demişti.
Sedef ile olanlardan sonra hep babamın anlattıklarını, söylediği son cümleyi düşünmüştüm. ‘Ben Halil amca gibi olabilir miyim?’ diye sormuştum kendime. O an içimdeki nefret o kadar büyük gelmişti ki benliğime sığmıyordu sanki. Öfkem, hayal kırıklığım, kinim her yeri, her şeyi yakıp yıkar büyüklükteydi. Sonra Umay'ın bizim eve gelmesi onu kabullenememem... Kötülüğün esiri olduğumu fark etmiştim. Bir gün onu tek başına bir odada bırakıp evden çıkıp gitmiştim. Evden çıktığım süre boyunca babamın söyledikleri çınlamıştı kulaklarımda. Eve koşa koşa geri döndüğümde Umay'ın yataktan düşmüş yerde çığlık çığlığa ağladığını görünce onlardan değil kendimden nefret ettiğimi hissetmiştim. Şimdi sana bakınca Halil amca geliyor aklıma, onun nefretinin esiri olmaması gibi sen de esir olmadın yani buradasın, yanımızdasın. Ne olursa olsun gitmedin.
Kerem onu sessizce dinlerken Zeynep konuşmasını bitirdikten sonra kısa bir an bakışlarını yoldan ayırıp onun kendini izleyen gözlerine baktı.
-Hâlâ bilmiyorum yani Sedef yaşasaydı ona gerçekten kötülük yapabilir miydim emin olamıyorum... Ama bildiğim, idrak ettiğim bir şey var Defne benim her şeyimdi, ailemdi, çocukluğumdu, gençliğimdi. Sana benim için aile kavramını anlattım yani ben bir anneliğin nasıl bir şey olduğunu sen ve Umay’ın arasındaki o bağda gördüm, hissettim. Defne öldükten sonra kendimi o kadar çaresiz hissettim ki her şeyi herkesi yakıp yıkmak yok etmek istedim. Babam durdurdu beni, onu da kaybetmeye dayanamazdım ama intikam isteğim hiç dinmedi. Defne’yi elimden aldığı için Sedef’e o kadar öfkeliydim ki onun da acı çekmesini istiyordum. Hani bana parkta bir şey demiştin… ‘Bu kini içinde diri tutunca hiçbir şeyi iyileştirmiş olmuyorsun zamanla bu nefretinin esiri oluyorsun. Ben onun esiri olmamak için unutmayı öğrendim, affedemedim belki ama unutmayı denedim. Sen de dene, ailene, sevdiğine sarıl ama dene emin ol daha hafif hissedeceksin’ Ben seni dinledim, senin varlığına sarılarak unutmayı denedim. Ben bunu seninle başardım…  Hani bana diyorsun ya sen de Halil amca gibisin diye bence kendine bakmalısın önce.
Kerem cümlesini bitirdikten sonra yanan kırmızı ışıkla bakışlarını yanındaki genç kadına çevirmiş, ikisi de bir süre konuşmadan sessizce birbirlerine bakmışlardı. Adam onun gözünde böyle bir yer edinebildiği için tarifsiz bir mutluluğa bürünmüşken kadın da genç adamın kendisine söyledikleriyle hem mutlu olmuş hem de utanmıştı. Arkadaki araçtan gelen korna sesi onları kendilerine getirirken Kerem homurdanarak yola koyulmuştu yeniden. Bir müddet sonra Tuna’nın verdiği adrese gelmişlerdi. Bir iş hanının üçüncü katında bulunan avukatın ofisine çıktıklarında kapıyı açan yirmili yaşlarının başındaki genç bir kız onlara kendilerini beklediklerini söylemişti. Tuna ve Burçin onların geldiğini fark edince bakışlarını kapıya çevirirken Tuna oturduğu yerden kalkıp;
-Heh bizimkiler de geldiler, arkadaşlar Avukatımız Gökşen ile tanışın demişti masanın diğer tarafında onları görünce ayaklanan genç kadını göstererek.
Tanışma ve kısa bir sohbetin ardından Tuna yeniden bakışlarını karşısında oturan genç kadına çevirip konuşmaya başlamıştı.
-Gökşen sana olayı anlattım şimdi ne yapabiliriz yani nasıl bir yol izlemeliyiz?
-Şimdi karşı taraf velayet davası açarsa madde bağımlısı olması göz önünde bulundurularak lehimize sonuçlanabilir. Ancak ortada evrakta sahtecilik ve soy bağı değiştirme suçları var ve bunlar ciddi suçlar. Zeynep Hanım'da kimlikte anne olduğu için birinci derece suçlu. Yani Zeynep Hanım bunu yapmamış olsa bile elimizde bir ispat olmadığı sürece işimiz çok zor.
Zeynep endişeli gözlerle karşısındaki kadına bakarken Kerem araya girip;
-Biz bugün her şeyi ayarlayan ebenin kardeşine ulaştık, adam her şeyden haberdar. Hatta birkaç aya kadar beraber kalıyorlarmış ama Volkan kadını bulup darp etmiş. Kadın da buradan taşınmış, yarın ona gideceğiz. Adam o her şeyi biliyor, Sedef her şeyi kendi isteğiyle ona ayarlattı dedi.
Genç kadın onu dikkatle dinlerken;
-Tamam, bunlar da önemli tabii ama sadece tek kişinin benden Sedef istedi ben yaptım demesi bir şey ifade etmez. Savcılığa suç duyurusunda bulunulacaktır önce ve sizde ifadeye çağrılırsınız, mahkemeye sevk edilirsiniz. Bu süreçte tutuksuz yargılanmanız için uğraşacağız önce ve bir an önce Ebe ile görüşmeliyiz dedi.
Kerem kafasını hızla aşağı yukarı sallarken;
-Tamam, ben yarın verilen adrese gidip Ebeyi buraya getireceğim dedi.
Zeynep korkusunu gizleyemezken karşısındaki kadına bakıp;
-Umay'ı almazlar değil mi yani ben tamam diğer suçlar için gerekirse hapse girerim ama Umay'ın artık ait olduğu bir düzen var, evi var. Üstelik daha çok küçük dedi.
Kerem yanında oturan genç kadına üzgün gözlerle bakarken uzanıp elini tuttu, kadının elini sıkıca kavrarken ona güç vermek istedi. Zeynep ona kısa bir bakış atıp minnetle gülümserken bakışlarını tekrar karşısındaki avukata çevirdi. Gökşen sağ çaprazında oturan kadına üzgün gözlerle bakarken;
-Elimden gelenin fazlasını yapacağımdan emin olabilirsiniz. Umay konusunda, hakim çocuğun psikolojisini de göz önünde bulunduracaktır yani sizin ona nasıl annelik yaptığınız, sahiplendiğiniz anlaşılınca o konuda bir problem yaşayacağımızı düşünmüyorum ama diğer konular ciddi suçlar ve en az ceza ile bu işten kurtulmaya çalışacağız, bunun için çaba göstereceğim dedi.

Yorumlar