İkiz Nehirler-23
-Seni çok kızdırdım
değil mi?
-Kızmak demeyelim
ama kırıldım açıkçası… Ben seni anlamaya çalışıyorum yani anlıyorum da aslında
ama ben seni üzecek, incitecek bir şey yapmam Derin. Yapamam… Ben seni
seviyorum, seni nasıl inandırabilirim bilmiyorum ama çok seviyorum.
Derin ve Selim hâlâ
aynı bankta oturmaya devam ederlerken birbirlerine bakmadan konuşmaya
başlamışlardı. Genç kadın hatasını anladığını dile getirirken adam da ona olan
kırgınlığını istemese de belli ediyordu. Belki de bilmesi, yarattığı hayal
kırıklığını görmesi iyi oluyordu. Genç kadın bu etkiyi fark ettikçe mahcubiyeti
de artıyordu sanki.
-Babamlara
söyledim… Yani acele etmeyecekler, karar senin bundan sonra ben sana hiçbir şey
söylemeyeceğim. İstemediğimden değil tabii ki, bunu çok istediğim halde
inandıramamış olmak yanlış bir şeyler yaptığımı gösteriyor bence. Ben de
akışına bırakmaya karar verdim.
Genç kadın
konuşması biten adama dönüp şaşkınlıkla bakarken bir an ne demesi gerektiğini
bilemedi. Ağzını birkaç kez açıp kapatsa da doğru kelimeleri bulamadı. Onun
böyle düşünmesine neden olan kendisi değil miydi zaten? Selim onu
cezalandırıyordu farkındaydı, ona kızamazdı çünkü bunu hak etmişti. Ona
güvenmemiş, geçmişiyle yargılamıştı.
Bir müddet daha
sessizce oturdular daha fazla konuşmadı ikisi de Selim onun üzüldüğünün
farkındaydı ama şimdi böyle bir tutum sergilemezse bu hep aralarında sorun
oluşturacaktı. Evet, bugün belki gitmemişti ama bu her şeyi yoluna girdiği
anlamına gelmiyordu onun için. Derin hatasını fark etmiş bunu hissettirmişti
ama bu tek başına da yeterli değildi. Hiç böyle hayal etmemişti, bu noktaya
nasıl geldiklerini hâlâ anlayamıyordu. Galiba babası haklıydı, zamanında o
eğlenmek için yaptıkları şimdi başına bela oluyordu.
Normal şartlarda
buradan geçerken dahi durup yediği, çok sevdiği nohut pilavı canı istemeyen
Selim bir süre sonra Derin’e kalkmayı teklif etmiş genç kadın da bir şey
söylemeden uysalca bunu kabul etmişti. Akşamüzeri Kerem ile konuştuğu için
sesinden bir sorun olduğunu anlamış onu biraz sıkıştırdığında olanları
öğrenmişti. Kendisi onların yanına uğrayacağı için genç kadına da gelmek
isteyip istemeyeceğini sormuştu. Derin ona gelmek istediğini söyleyince beraber
Zeynep’in evine geçmişlerdi.
Burçin ve Tuna’da
orada olduğu için kısa bir sarılmadan sonra herkes salondaki koltuklara
dağılmış konuşuyorlardı. Selim’in İtalya’ya gittiğini sanan Kerem arkadaşını
görünce hem çok şaşırmış hem de gitmediği için çok mutlu olmuştu. Şimdi herkes
çaylarını almış son günlerde olanları konuşuyorlardı.
-Ya ben anlamıyorum
bu karaktersiz neden ortaya çıktı şimdi, o yaşadığı delikte kalmaya devam
etseydi!
Burçin sinirle
söylenirken Zeynep sıkıntıyla yüzünü sıvazlayıp bilmiyorum der gibi kafasını
iki yana salladı.
-Peki şimdi ne
olacak yani Umay’ı almaya çalışırsa ne yapacağız? Sema teyzenin bir gece Umay’ı
almaya gittiğinden bahsetmiştin ve bence bu pislik rahat durmayacak bu konuda.
-Farkındayım,
halamlar yarın gelecek. Bu konudan bahsetmedim ona tatilde huzursuz olmasın
diye yarın gelince konuşacağız. O ebe ona zamanı gelince her şeyi öğreneceksin
demiş yani öyle demişti bana da… Ne demek istedi ne yapabilir bilmiyorum ama o
ebeyi bulmamız gerekecek öncelikle.
Zeynep huzursuzca
yerinde kıpırdanırken sol çaprazındaki tekli koltukta oturan Derin uzanıp onun
kolunu sıvazladı güven vermek istercesine. Zeynep aklına gelenlerle her gün
daha çok umutsuzluğa düşüyor aklına çeşitli felaket senaryoları getiriyordu.
Kerem de bunun farkındaydı ama elinden şu anda genç kadının içini
rahatlatabilecek hiçbir şey gelmiyordu. O şerefsiz sanki yer yarılmış içine
girmişti. Kerem onu bulamadıkça daha da hırslanıyor hem ona olan öfkesi
mümkünmüş gibi artıyor hem de kendine onu hâlâ bulamadığı için kızıyordu.
Zeynep bunun farkındaydı ve genç adamın bu konuda kendisini suçlamasını
istemiyordu.
Ortamdaki kasvetli
havayı biraz dağıtmak için konuyu değiştirip başka şeylerden konuşurlarken
Derin ve Selim’in arasının da henüz düzelmediğini anladılar. Genç kadının
tavırlarından üzgün olduğu anlaşılıyordu ve Selim’in de ondan farkı yoktu. Üç
kadın çay doldurma bahanesini kullanarak mutfağa gittiklerinde Burçin, Derin’e
sorgular gözlerle bakmayı ihmal etmemişti. Derin arkadaşlarının kendisine olan
bakışının nedenini bildiği için mahcup bir şekilde konuşmaya başlamıştı.
-Sizi dinlemedim,
ona güvenmedim şimdi cezamı çekiyorum. Öyle bakma emin ol senin kadar ben de
kendime kızıyorum Burçin.
Burçin onaylamaz
bir şekilde kafasını iki yana sallarken;
-Ah be güzelim biz
sana o kadar dedik değil mi yapma böyle Selim’e güven diye. Ne olacak şimdi?
Demişti.
-Hata yaptığımın
farkındayım ve telafi etmem kendimi affettirmem lazım, bunun için
çabalayacağım. Bana artık hiçbir şey için seni zorlamayacağım, senin
kararlarına saygı duyacağım dedi sadece.
-Sen de
çabalayacaksın o zaman, aynı hataya tekrar düşmeyeceksin.
Derin biliyorum der
gibi kafasını onaylar şekilde sallarken Burçin ortamı biraz yumuşatabilmek için
muzipçe konuşmaya başladı.
-Arkadaşta tam bir
aşk böceği oldu.
Zeynep arkadaşının
söylediğine göz devirirken Derin’de sorgular gözlerle onlara bakıyordu.
-Kerem ile
maşallahları var, aralarından su sızmıyor.
Derin ışıldayan
gözlerini Zeynep’e çevirmiş Zeynep’te Burçin’in kolunu hafifçe çimdikleyip “Her
zamanki Burçin abartıyor” demişti Derin’e bakarak.
Derin ise
arkadaşına inanmadığını belli eden gözlerle bakıp her ne olduysa tamamını
öğrenmek istediğini dillendirmese de gözleriyle belli ediyordu. Zeynep onların
dilinden kurtulamayacağını bildiği için son birkaç gündür yaşananları anlatmış,
hislerindeki evrilmeden bahsetmişti. Derin heyecanla ellerini çırparken “Ben
demiştim işte, bak sen de sonunda ona karşı bir şeyler hissettiğini
kabullendin” demişti.
-Bilmiyorum yani
içimde sanki bir savaş var gibi hissediyorum… Bir yanım onun bir dokunuşuyla,
davranışıyla bambaşka bir boyuta taşınırken diğer tarafım aslında bizi bir
araya getiren o unsuru hatırlatıyor. Hatta hiç unutturmuyor. O bana her
baktığında Defne’yi ben de ona her baktığımda Sedef’in ihanetini göreceğim.
Bunu bazen aşabilirim desem de yapamıyorum güvenemiyorum. O pislik… O bana
yaptığı şey yüzünden kendimden her şeyden tiksindim ben, bunu ya hiç aşamazsam…
İki kadın
karşılarındaki sandalyede oturmuş öne eğdiği başıyla konuşmaya devam eden
arkadaşlarını izlediler bir süre. İkisi de onun neler yaşadığını biliyordu ve
kaygılarını anlıyorlardı. Zeynep her ne kadar şu an Kerem’in kendine olan
yaklaşımından, dokunuşlarından rahatsız olmasa da sonrasında yaşanabilecekler
onu endişelendiriyor aynı şeyleri yaşamaktan korkuyordu. Burçin ile bunu dün
gece konuşmuşlar genç kadın arkadaşını rahatlatabilmek için onunla Kerem’in bir
olmadığını önce kabul etmesi gerektiğini söylemişti. Zeynep bunu kendi içinde
kabul ettiğini düşünse de aklının bir köşesinde o yer etmiş kaygı ve
korkularını yıkamıyordu. Aslında şu an ondan rahatsız olmaması, aksine garip
bir heyecan duyması hoşuna gidiyordu ama bu hisse tamamen kendini bırakamıyordu
da. Zihninin bir yerine adeta yapışıp kalmış habis bir tümör gibiydi bu
düşünceler, kurtulamıyordu onlardan. O gece ona o kadar yakın olabilme
cesaretini göstermesinin nedenini hep içtiği şaraba bağlamış normalde buna izin
vermezdim demişti kendi kendine. Fakat sonrasında o akşam Kerem onu öptüğünde
bir an ona karşılık verirken bulmuştu, üstelik bu sefer sarhoş da değildi. Bu
Zeynep’i çok fazla düşündürüyor kafasını karıştırıyordu ama zihninde onunla
çıktığı her yol çıkmaza giriyor, korkularını yüzüne çarpıyordu.
Derin dizlerinin
üzerine çöküp onun kendisine bakmasını sağladıktan sonra sakince konuşmaya
başladı.
-Seni çok iyi
anlıyoruz ve emin ol bizim kadar O da seni anlıyor ve katbekat daha fazla
dikkatli yaklaşıyor sana. Karşında sana bakmaya bile kıyamayan bir adam var
Zeynep böyle naif bir adam hiç seni incitecek bir şey yapar mı? O cibilliyetsiz
götlalesi seni ne kadar hırpaladı farkındayız ama Kerem’in O olmadığını
aklından çıkarma, Kerem sana asla zarar vermez.
Burçin kasvetli
havayı biraz olsun dağıtabilmek için kıkırdayarak “Bu götlalesi kelimesini de
herkese aşıladım” dedi.
Zeynep ve Derin
arkadaşlarının söylediğine gülerken bir müddet sonra çaylarını alıp içeri
geçmişlerdi. Bir süre daha oturup sohbet ettikten sonra Derin ve Selim
kalkmışlar onlara Burçin ve Tuna’da katılmıştı. Burçin babaannesini merak
ettiği için Zeynep ona kalması konusunda ısrar etmemişti. Arkadaşları gittikten
sonra Zeynep’te Kerem’de hiç konuşmadan tabak ve bardakları toplamışlar beraber
makineye yerleştirmişlerdi. Kerem çalan telefonu ile odaya geçerken Zeynep’te
odasına çıkmıştı. Sinanların bir şey bulamadığını öğrenince öfkeyle söylenerek
telefonu kapattı. Bu işi Selim’in çözeceğini bildiği için kızlar mutfaktayken
ona söylemiş ondan yardım istemişti. Amcası narkotikte baş komiserdi ve her
yerde muhbirleri vardı, kendi imkanlarıyla bulamamıştı belki ama onun da
yardımıyla o pisliği bulabilirlerdi. Selim vakit kaybetmeden amcasını aramış
adam ikiletmeden yardımcı olacağını mal tedarik ettiği birileri varsa onlarla
dolaylı yoldan iletişime geçip bulabileceğini söylemişti. Kerem sıkıntıyla
yüzünü sıvazlarken odadan çıkıp sağa sola bakındı. Zeynep mutfakta ya da
salonda değildi, odasında olabileceğini düşünüp kendisi salona geçti. Bir
müddet açık olan televizyona baktı boş gözlerle, bir ara köşede duran Zeynep’in
ona anısını anlattığı el yapımı yılbaşı ağacına takıldı bakışları. Kendi
babasından çok iyi biliyordu, onun da lügatında çocukları için imkansız olmamış
hep yapılabilir olmuştu. Annesi ne kadar uzaksa babası bir o kadar yakın
olmuştu onlara. Küçük bir çocukken annesinin onlara karşı tutumu hep canını
yakmış, bu duruma çok içerlemişti ancak zamanla bunu kabullenmiş annesine
dinmeyecek bir öfke duymaya başlamıştı. Babasına ne kadar hayransa annesinden o
kadar nefret eder olmuştu. Hiçbir çocuk annesinden nefret etmeyi istemezdi, kaç
yaşında olursa olsun evlat için en güvenli liman anne baba oluyordu bunun
farkındaydı genç adam. Fakat onun için o güvenli liman sadece babası olmuştu,
annesi buna izin vermemiş onlarla arasına yıkılmaz kalın bir duvar örmüştü.
Çocukken o duvarı yıkıp annesine sarılabildiğini hayal eder umutlanırdı ancak
zamanla bunun asla mümkün olmayacağını kavramıştı.
Çalan telefon ile
düşüncelerinden sıyrılırken telefonun Zeynep’e ait olduğunu fark etti. Ekranda
‘Devrim Cihan’ adını görünce suratını memnuniyetsizliğini belli eder bir
şekilde buruşturdu, bu adamı hiç sevmeyecekti. Zeynep’e karşı olan hislerinin
farkındaydı ve bu onu hiçbir zaman sevemeyeceğini tasdikler nitelikteydi.
Telefonu Zeynep’e götürmek istemese de önemli bir şey olabileceğini düşünüp
götürmeye karar verdi. Bu saatte aradığına göre önemli olmalıydı, yoksa gecenin
on birinde bir insan neden iş arkadaşını arardı ki? Ahşap merdivenlerden çıkıp
odaya girmeden önce seslenmiş ancak genç kadına sesini duyuramamıştı. Odanın
kapısını açıp girdiğinde boş bir odayla karşılaşmayı hiç beklemediği için
kaşları çatılmış ancak sonra çalışma odasında olabileceği aklına gelmişti.
Arkasını döndüğü sırada açılan banyo kapısı o yöne dönmesine neden olurken
açılan kapıdan bornozuyla çıkan bir Zeynep ile karşılaşmayı beklemiyordu. Tıpkı
genç kadının onunla karşılaşmayı beklemediği gibi… Zeynep kalçasının altında
biten bornozu ve başına sardığı havlusuyla şaşkınca ona bakarken Kerem kısa bir
anlık duraksamanın ardından onun rahatsız olabileceğini düşünüp “Ben özür
dilerim, seslendim ama duymadın” diyerek hızla odadan çıkmıştı. Zeynep hâlâ
odasındaki banyosunun kapısının önünde şaşkınlığından bir şey kaybetmemiş
şekilde kapanan kapıya bakıyordu şimdi de. O olayların ardından geçen beş yılda
kimseyle yakın olmamış kimseyi hayatında istememiş, hep tedirgin olmuştu.
Neredeyse üç gündür onunla aynı evdeydi, baş başaydı ama rahatsız olmuyordu.
Ona gerçekten bu kadar güveniyor muydu ya da neden güveniyordu bilmiyordu. Az
önce de rahatsız olacağını düşünerek hızla çıkmıştı odadan farkındaydı. Bu
kadar düşünceli olması mıydı onu etkileyen? Küçücük bir dokunuşu kalbinin önüne
geçilemez bir şekilde çarpmasına, heyecanlanmasına neden oluyordu. Genç kadın
ufak adımlarla yatağına doğru gidip bir külçe gibi üzerine kendini bırakmıştı.
Eli istemsiz bir şekilde yanağına gittiğinde hissettiği heyecandan olsa gerek
çok sıcak olduğunu fark etti. Kerem ise merdivenlere oturmuş ellerini başının
arasına almış boş gözlerle yere bakıyordu. Hâlâ elinde olan telefonun
titremesiyle kendine gelirken ekrana baktığında Devrim’in bu defa da mesaj
attığını gördü. Ekranda ön izlemesi görünen mesajı okuduğunda istemsizce göz
devirdi. Sırf aramak için bahane üretmişti başka bir şey değildi. Tezlerle
ilgili e-postası gelmemiş o yüzden merak etmiş, sessizce söylenirken oturduğu
yerden kalkıp yavaşça merdivenlerden inmeye başladı. Zeynep’in çekincelerinin,
korkularının farkındaydı ve onu incitecek bir şey yapmamaya dikkat ediyordu.
Salona geri döndüğünde az önce kalktığı koltuğa geri oturmuş bir müddet daha
boş gözlerle önünde açık olan ekrana bakmaya devam etmişti.
O gece Zeynep
odasından çıkmamış Kerem’de bir müddet sonra koltukta uyuyakalmıştı. Sabah
kalktıklarında ikisi de sessizce kahvaltılarını etmişler çok fazla
konuşmamışlardı. Zeynep bu adamın kendisi için ne ifade ettiğini, ona gerçekten
güvenip güvenmediğini kendi içinde tartarken Kerem’de sessizce onun
tepkilerini, kendisine olan tutumuna göre ne hissettiğini anlamaya çalışmıştı.
Sema ise kendi
arabasıyla gittiği için öğleden sonra Umay’la evde olmuşlardı. Eve
geldiklerinde mutfakta kahve yapan bir Kerem görmek Sema’nın en son beklediği
şeydi. Kısa süreli bir şaşkınlık yaşarken Umay’ın adamı görünce neşe ile
yerinde sıçrayıp “Kerem gelmiş” demesi onu kendine getirmişti. Kadın yeğenine
soran gözlerle bakarken Zeynep ona sadece “Sonra konuşacağız” demişti. Bir
müddet tatilden, eski arkadaşlarından konuştuktan sonra Umay’ın uyuyakalmasıyla
asıl konuya nihayet gelebilmişlerdi.
-Neler olduğunu
anlatacak mısınız?
Kerem sessizce
önüne bakmaya devam ederken Zeynep’te titrek bir nefes alıp konuşmaya başladı.
-Volkan geri
dönmüş.
Sema ne demesi
gerektiğini bilemeden Zeynep'e baktı boş gözlerle. Gözlerinde adını duyduğu
için beliren nefret ve öfke Kerem’in gözünden kaçmamıştı. Sonunda sesini
bulabildiğinde;
-Nasıl, ne zaman?
Sana bir şey yapmaya kalktı mı? Diye sordu hızla.
Zeynep uzanıp onun
elini güven vermek için sıkarken;
-Hayır hayır merak
etme, ben iyiyim ama Umay'ın onun kızı olduğunu biliyor. Ben ne yapacağım hala
yani o zaman Ebe her şeyi ayarlamış ama şimdi ya Volkan, Umay'ı bizden almaya
kalkarsa dedi.
Sema onun elinin
üzerinde duran elini kavrayıp sıkarken;
-Merak etme
alamayacak Umay'ı bizden, sen üzülme güzel kızım dedi.
Nasıl olacaktı
bilmiyordu, o kadın her şeyi ayarlamıştı ama şimdi Volkan, Umay benim kızım
deyip bir mahkemeye başvursa her şey değişir, tüm hayatları alt üst olabilirdi.
-Sema Hanım size o
zaman Ebe bir şey söyledi mi yani tüm bunlar ayarlandıysa bilerek yapılmış ve
size o ebe ulaşabildiyse Sedef öncesinde sizden bahsetmiş demektir. Babasını
aramak yerine size ulaştığına göre Sedef'te bunu istemiş.
Kerem konuşmasını
bitirdikten sonra bakışları Zeynep ve Sema arasında gidip geldi.
-Ona neden bunları
yaptığını sorduğumda zamanı gelince her şey öğrenilir dedi, bir daha da
görmedim zaten. Tekrar o eve gittiğimde ulaşamadım yoktu orada. Küçücük çocuğu
ortada bırakamazdım, o an mantıklı geldi yani zaten o babası olacak soysuz
ortada yoktu öylece ortada bırakamazdım. Kadın her şey hazır ben ayarladım,
Sedef'te böyle olmasını istiyor dedi. Ben de kabul ettim.
Sema korku ve
endişesini belli eden ses tonuyla Ebe ile arasında geçen konuşmayı anlatırken
Zeynep ve Kerem’de dikkatle onu dinliyorlardı. Kadına ulaşılması lazımdı ama
nasıl? Kerem onun tam olarak o zaman nereye gittiğini öğrendi, belki kadınla
ilgili bir şey öğrenebilirlerdi orada. Bir süre daha oturduktan sonra Kerem
artık gitmesi gerektiğini bildiği için yavaşça oturduğu koltuktan doğrulup “Ben
artık gideyim” dedi. Zeynep onun söyledikleriyle içinde garip bir sızı
hissederken gitmesini istemediğini fark etti. Dün gece o kafasının içinde onu
hiç uyutmayan düşüncelerden biri de buydu. Derin ve Burçin’e hak veriyordu ama
yine de tamamen kurtulamıyordu o kaygılardan, zihninin bir köşesinde sinsi
sinsi onun içine çöreklenmesine neden olan bu hisleri söküp atamıyordu istese
de. İlk defa bu kadar çok kurtulmak isteyip o hisler arasında bir kapanda
sıkışıp kaldığını hissediyordu. Halasının kendisine bir şey söylediğini fark
ettiğinde düşüncelerinden sıyrılmış bakışlarını ona çevirmişti.
-Efendim hala
duymamışım, ne demiştin?
-Kerem’e diyorum ki
gitme, yemeğe kal. Hatta Fadime ablaları da çağıralım onlar da gelsinler,
Derinlere de haber verin. Hem oturup konuşuruz ne yapabileceğimiz konusunda
birbirimize akıl danışırız.
Bakışları Kerem’i
bulduğunda kendisine beklentiyle bakan gözlerle karşılaşmıştı.
“Tamam, ben
Burçin’e haber veririm “ dediğinde Kerem sanki bunu bekliyormuş gibi “Ben de
Selim’i ararım” demişti. Sema onların bu haline gülerken yemekleri yapmak için
mutfağa gitmişti. İkisi de arkadaşlarını aramış akşam için haber vermişti.
Selim laf arasında muzipliği elden bırakmayıp “İçgüveysi olup misafircilik de
oynarmış” demişti. Kerem onun dediğine gülse de söylenmeyi ihmal etmemişti. Sol
çaprazındaki üçlü koltukta oturan kadına arada kaçamak bakışlar atarken Zeynep
bunu fark etmiş dayanamayarak “Bir şey mi var?” diye sormuştu. Kerem hızla
kafasını iki yana sallarken sonunda dayanamayıp konuşmaya başlamış, bu kısa
sürede kadının yanına oturmuştu.
-İyi misin yani
konuşamadık hiç o yüzden merak ediyorum, bazen iyisin bazen de çok dalgın
oluyorsun. Bak biliyorum hâlâ bana güvenmiyorsun ama emin ol onun size zarar
vermemesi, yaklaşmaması için elimden geleni yapacağım.
Zeynep koltukta
kendisine dönük bir şekilde tek ayağını kırıp poposunun altına sıkıştırmış
oturan adamı izledi kısa bir an. Onun gibi oturup koltuk başlığından destek
alarak başını yumruk yaptığı eline yasladığında bakışlarını çekmemişti
karşısındaki adamdan. İçinde sürekli kendi sorup kendi cevapladığı ve hep bir
çıkmaza sürüklendiği kördüğüm vardı ve artık bununla savaşmak istemiyordu. Dün
gece çok düşünmüştü ve bazı sorulara tek başına cevap bulmaya çalışmanın bir
fayda getirmeyeceğini anlamıştı.
-Sana güvenmediğimi
mi düşünüyorsun gerçekten?
Kerem kendisine
sorulan sorunun şaşkınlığıyla gözlerini birkaç kez kırpıştırırken Zeynep’te
onun bu konuda ne düşündüğünü anlamış burukça gülümsemişti.
-Kerem sana
güvenmesem günlerdir yanımda olmana, bu evde benimle kalmana izin vermezdim.
Genç adam onun
dudaklarından yeniden kendi ismini duyunca heyecanlanmış ışıldayan gözlerle
bakmıştı genç kadına. Ayrıca bu güvendiği anlamına mı geliyordu yani. Soran
gözlerle karşısındaki kadına bakmaya devam ederken Zeynep onun bu haline
gülümseyip;
-Hayatım bir anda
tepetaklak olmuştu. O benim bir anda hayatıma girmişti ve kendimi ben bir anda
evlilik hazırlığı yaparken bulmuştum. Halam hep “Bazen insanın basireti
bağlanır verdiği kararların doğruluğunu yanlışlığını göremez olanlara sadece seyirci
kalır” der benim için de öyle olmuştu. Bir rüzgarın akışına kendimi
kaptırmıştım, ona hiçbir zaman deli gibi aşık olmadım ama bir evliliği
yürütebilirim sanmıştım. O gece beni istemediğim halde birlikte olmaya
zorladığında bunu istemediğimi anlamıştım, o iyimser tarafımı onlarla kaybettim
ben. Halam onların arasında bir şeyle olabileceğini söylediğinde ihtimal dahi
vermemiştim biliyor musun… Sedef bu kadarını yapmaz demiştim ama yapmıştı.
Kardeşime bile güvenmemem gerektiğini öğretti bana o… Volkan’ın bana yaptığı o
iğrençlikten sonra o kadar utanmıştım ki babamın halamın yüzüne bakamamıştım,
kendimden nefret eder hale gelmiştim. Onu hayatımıza sokan bendim, ona
güvenmiştim ve bu aptallığıma hazmedemiyordum. Babam olanları duyunca kalp
krizi geçirmişti ve bunun sebebi olarak yine kendimi görüyordum. Olanlardan
sonra bir daha asla toparlanamam bu acıyla ve öfkeyle yaşayamam sanmıştım ama
sonra Umay geldi, beni iyileştirdi. Onun kapatamadığı yaralarıysa her ne kadar
kabul etmesem de sen kapatıyor, merhem oluyorsun. Bir gün bu korku ve
kaygılarım tamamen bitecek mi bilmiyorum ama biterse bunun senin sayende
olacağına inanıyorum.
Adam ondan böyle
bir konuşma beklemediği için hem şaşırmış hem de yaşadıkları için bir kez daha
üzülmüştü. O pisliği yakaladığında ona o yaşattıklarının bin beterini
yaşatacaktı, bunun için kendi kendine yemin etmişti. Uzanıp Zeynep’e sarılmak
istese de bunu yapamadı ama dağınık saçlarına dokunmaktan da kendini
alıkoyamadı. Kerem’in parmak uçları genç kadının saçlarının arasında usul usul
gezinirken Zeynep gözlerini kapatmış kendini o ana bırakırken adam da sessizce
onu izlemişti. Buklelerinin arasından geçen parmakları hisseden ve bu ufacık
dokunuşla heyecan duyan genç kadın yavaşça gözlerini araladığında bakışları
genç adamın kendisine hayranlıkla bakan gözleriyle buluştu. O kadar güzel
bakıyordu ki sadece kendisine bu kadar güzel bakmasını istediğini fark etti bir
kez daha. Salona giren Umay düşüncelerinden sıyrılmasını sağlarken onun çıplak
ayaklarıyla kendilerine doğru gelişini izledi.
-Ne zaman uyandın
sen?
Zeynep küçük kızı
kollarının arasına alıp kendisi gibi kıvırcık olan saçlarına bir öpücük
bıraktıktan sonra onun kafasını boynuna gömmesini izledi.
-Sen niye benimle
uyumadın, ben seni çok özledim.
Zeynep onun
kendisine sitemli bir sesle söylediği şeye kıkırdarken onun sırtını okşayıp
ince boynuna bir öpücük bıraktıktan sonra;
-Ama benim uykum
yoktu ki, bu gece beraber uyuruz olmaz mı? Dedi.
Küçük kız annesinin
kucağında doğrulup ışıldayan kara gözleriyle ona bakarken keyifle “Olur” dedi.
Bakışlarını
yanlarında onları yüzünde mahzun bir tebessüm ve hayran gözlerle izleyen
Kerem’e çevirip kollarını ona uzattıktan sonra;
-Kerem seninle yine
oyun oynayalım mı? Dedi.
Kerem onun bu
haline kıkırdarken kollarını uzatıp küçük kızın kendi kucağına gelmesini
sağladı. Saçlarına bir öpücük bıraktıktan sonra;
-Oynayalım ama bu
sefer ben kraliçe olmam söyleyeyim dedi.
Umay küçük ellerini
dudaklarına bastırıp kıkırdarken;
-Tamam bu sefer
komşuculuk oynayacağız sen bana çay içmeye geleceksin dedi.
Zeynep onların bu
haline gülerken “Siz gidip oyun oynayın o zaman ben de halama yardım edeyim”
dedi.
Kerem kucağındaki
küçük kız ile ayağa kalkıp salondan çıkarken Zeynep’te bir süre onların
arkasından baktı. Yerinden kalkıp mutfağa halasının yanına gittiğinde onun
çorbayı ve pilavı yapmış ana yemek için etleri doğradığını gördü.
-Ooo sen işin
çoğunu yapmışsın.
Sema ona
gülümseyerek bakarken “Umay’ın zulasını patlatmışsınız yine” dedi.
Zeynep yüzünü
buruştururken “Burçin’e uyduk yaptık bir delilik geçen gece ama o duymadan
yenisini yapmamız lazım” dedi.
-Merak etme ben bu
etleri ocağa koyayım o arada hamuru yoğururum, beraber yenilerini sararız. Hem
bu akşama da yenir, zuladan eritilenleri de Umay görmeden yerine koyarız.
Sema etleri ocağa
koyup hamuru yoğururken Zeynep’te tatlı yapmaya başlamıştı. Bir müddet ikisi de
sessizce kendi işlerini yaparlarken Sema aklındaki soruyu sormuştu yeğenine.
-Kerem ne zamandır
burada?
Zeynep, halasına
kısa bir bakış attıktan sonra önündeki şekerparelerin üzerine önceden suda
bekletip derilerini çıkardığı çiğ bademleri tek tek koymaya devam etmişti.
-Üç gündür benimle
beraber, Perşembe akşamı iş çıkışında okulun oradaki durakta gördüm onu sonra
eve geldim. Yağmurda biraz ıslanmıştım, migrenim de tutunca telefonu falan
kapatıp yattım. O ara Burçin ile konuşmuştuk o söylemiş hasta olduğumu baş
ağrısından sadece kapıyı açtığımı hatırlıyorum, zaten Kerem’i görünce benim
başım ağrıyor deyip yatmaya gittim. Sabah uyandığımda da buradaydı gitmemiş bir
şeye ihtiyacım olursa diye… Sonra onu gördüğümü söyleyince o arada Burçinler de
geldi falan kaldı burada.
-Ona güveniyorsun
Zeynep elindeki
tepsiyi fırına yerleştirip ağzını kapattıktan sonra derin bir nefes alarak
“Güveniyorum, güvenmek istiyorum” diyebildi sadece.
Her şey hazır
olduktan sonra Zeynep odasına çıkıp duş almış saçlarını kuruttuktan sonra
altına bir kot, üzerine mavi ince bir kazak giymişti. Aşağı inip Umay ve
Kerem’in ne yaptığına bakmak için odanın kapısını araladığında onların sırtı
kapıya dönük bir şekilde konuştuklarını gördü.
-Bir parça daha kek
ister misiniz?
-O kadar güzel
olmuş ki bir parça daha yiyebilirim.
Kerem’in sesini incelterek
Umay’a ayak uydurması Zeynep’i güldürürken sessizce onları izlemeye devam etti.
-Sana tarifini
veririm bir sonrakinde sende bana yaparsın.
Kerem onun
söylediğine kıkırdarken aynı şekilde incelttiği sesiyle konuşmaya devam etti.
-Ah ben sizin kadar
güzel yapamam ama Umay hanımcığım sizin maharetli ellerinizin lezzeti sayesinde
bu kadar güzel oluyor.
Küçük kız Kerem’in
söyledikleriyle mest olurken oturduğu yerde adama doğru yanaşıp kollarını ona
uzatmıştı. Kerem gülerek onu kucağına aldığında küçük kız yanağına bir öpücük
kondurmuş, küçük elleriyle Kerem’in yanağını sıkmaya çalışırken;
-Sen çok tatlısın
ya demişti.
Kerem onun bu
haline kahkaha atarken kollarının arasındaki küçük kızı iyice sarıp yanağına
birkaç öpücük bıraktıktan sonra;
-Acaba sen kendi
tatlılığının farkında mısın cimcime dedi.
Onların bu
hallerini kapı pervazına yaslanmış izlemeye devam eden Zeynep çalan kapı zili
ile kendine gelebilmiş, genç adam da çalan zil ile arkasına döndüğünde onları
izleyen kadın ile göz göze gelmişti. Zeynep ona gülümseyerek bakarken
“Burçinler geldi herhalde” demiş sonra da kapıyı açmaya gitmişti. Kerem ve
Umay’da oturdukları yerden kalkıp onun peşinden odadan çıkmışlardı. Bir
asansörden Fadime babaanne, Burçin ve Derin çıkarken diğerinden de Tuna ve
Selim çıkmışlardı. Fadime babaanne üzerindeki kalın hırkayı ve başındaki keşanı
çıkarıp vestiyere bırakıp salona geçerken onun arkasından da diğerleri
gelmişti. En arkadan gelen Selim Kerem’e muzipçe gülümserken “Yeni saç stilin
ateş ediyor kardeşim” demişti. Kerem ona çattığı kaşlarıyla bakarken Zeynep’te
adamın saçlarına uzanıp az önce Umay’ın taktığı pembeli mavili tokayı almış sonra
da sıradan bir şey yapıyormuş gibi elliyle adamın saçını düzeltip tokayı
kızının saçlarına geri takmıştı. Bu hareketi Kerem’in çok hoşuna giderken hiçbir
şey söylemeyip dış kapıyı kapattıktan sonra hep beraber salona geçmişlerdi. Bir
müddet oturup sohbet etmişler ardından kurulan geniş sofraya oturmuşlardı.
Derin ve Selim cephesinde bir gelişme olmadığı belliydi. Genç kadın hâlâ
durgundu, iki kadın arkadaşlarının bu halini fark etmişler daha fazla canını
sıkmamak için bu konu hakkında ona bir şey sormamışlardı. Bu defa Derin’in
sabredip çabalaması gerekecekti. Selim’in onu hâlâ çok sevdiğini biliyorlardı,
sadece genç kadının ona karşı olan tutumundan dolayı kırgındı farkındaydılar ve
bu durumun er ya da geç düzeleceğinden emindiler.
Yemek yedikten
sonra herkes salondaki koltuklara dağılmış, Tuna ve Selim’de yerdeki minderlere
oturmuşlardı. Umay pek gönüllü olmasa da yatmaya gitmeyi kabul etmiş Zeynep’in
odasına uyumaya gitmişlerdi. Bir süre sonra küçük kız uyuyakaldığında o da
aşağı inmiş onlara katılmıştı. Elindeki çayıyla Kerem’in yanındaki boşluğa
oturduğunda Fadime babaanne de asıl konuya getirdi konuşmayı.
-Söyleyin bakalım
şimdi neler oldu, bu kanı bozuk nereden çıktı?
Zeynep sıkıntıyla
başını iki yana sallarken sesli bir nefesi dışarı bırakıp konuşmaya başladı.
-İnan biz de
bilmiyoruz babaanne, ne derdi var neden geldi bir fikrimiz yok ama huzurumuzu
kaçırmak için her şeyi yapacağı belli. Adı bile yetiyor huzur kaçırmaya.
-Ben amcamla
konuştum birkaç kişi var onlarla görüşecek muhbirleri aracılığıyla merak etme
bulup halledeceğiz, adam madde bağımlısı Umay’ın velayetini alamaz zaten.
Selim’in
söylediğini destekleyen Burçin;
-Kesinlikle
katılıyorum velayet alması imkansız o halde, sadece şu nüfusa alma olayı
karmaşık ve bunun çözülmesi lazım dedi.
-Onu da çözebilecek
tek kişi ebe kadın. Avukat eğer ebe o zamanki bahsettiği gibi kanıtlarla gelir
haklı sebepler verirse bir sorun yaşamayız dedi, önceliğimiz ebe kadına ulaşmak
olmalı.
Tuna konuşmasının
sonunda bakışlarını Sema’ya çevirirken kadın kafasını hızla aşağı yukarı
sallayıp;
-Tamam, yarın o
mahalleye tekrar gidelim bir sorduralım, illaki buluruz bulmalıyız. Zaten o
zaman bana bir şey olsa da o bilgiler size ulaşır merak etmeyin demişti. Yani
bu zamana kadar sesi çıkmadığına göre hâlâ yaşıyor demektir dedi.
-O zaman yarın
sabah ben sizi alayım beraber şu mahalleye gidelim ebe kadını bir arayalım,
öğleden sonra da Zeynep ile avukata gideriz.
Herkes Kerem’in
söylediğinde mutabık kalırken bir süre daha sohbet etmişler ardından evlerine
dağılmışlardı. Kerem’de onlarla beraber evden çıktığında sabah geleceğini
söylemişti. Bu sırada Sinan’a da apartmanın önüne birkaç adam göndermesi
konusunda mesaj çekmişti. Her ne kadar Zeynep’in yanından ayrılmak istemese de
Selimlerin ardından o da çıkmıştı. Sema ile vedalaştıktan sonra bir süre
kapının önünde sessizce Zeynep ile kalmışlar ardından sessizliği bozan genç
kadın olmuştu.
-Beni yalnız
bırakmadığın için teşekkürler.
-Bunun için teşekkür
etmene gerek olmadığını artık öğrenmiş olman gerekiyordu.
Genç kadın onun
söylediğine gülümserken;
-Ben yine de
teşekkür etmek istedim, yarın görüşürüz. İyi geceler dedi.
Bir müddet sessizce
birbirlerine baktılar, kapanan sensörlü lamba onları kendine getirirken Kerem
gülümseyip “Ben artık gideyim” dedi. Kadın kafasını tamam anlamında sallarken
yanağına bastırılan dudaklar bir an nefesini tutmasına neden oldu. Adam
bastırdığı dudaklarını bir süre kadının yanağından çekmezken derin bir soluk
alıp kokusunu içine çekmişti.
“Sen benim için bir
çiçekler denizisin.” *
Kerem cümlesini bitirdikten
sonra asansöre binmeyip merdivenlerden hızla inerken Zeynep’te bir süre daha hızla
çarpmaya devam eden kalbiyle onun arkasından bakakalmıştı. Genç kadın kendine
gelebildiğinde kapıyı yavaşça kapatmış bir sürede sırtı kapalı olan kapıya
yaslanmış bir şekilde kalmıştı. İkisi de o sırada karşı dairenin kapı
dürbününden kendilerini izleyen gözden haberdar değildiler. Burada onu kimse
bulamazdı. Ev sahipleri kış aylarında emekli oldukları için bazen yurtdışına
bazen de Bursa'daki kızlarının yanlarına gidiyorlardı. Yaz kendini
hissettirmeye başlasa da henüz gelen giden olmamıştı ve Volkan evde uzun
zamandır kimse olmadığını anladığı için gizlice bu eve girmişti. Zeynep karşı
komşusu Nihal Hanım ve Mesut Bey'in kızlarının yanında olduğunu biliyordu ama
şu an onların evinde gizlenen bu adamdan habersizdi. Kerem her yerde onu
aratırken aslında Volkan onların tabiri caizse burnunun dibine kadar girmişti.
Adam, Zeynep'in yanında Kerem'i görünce kıskandığını fark etmişti. Kendisinin
dokunmasını istemeyen kadın onun bir dokunuşuyla nasılda mest olmuştu. Genç
kadının hayatında birinin olması onun daha da öfkelenmesine neden olurken ondan
intikam alacağını kendisine hatırlatarak sakinleştirmeye çalıştı kendisini. Zeynep'e
gününü gösterecekti ama önce kendi kızı olmadığı halde Umay'ı kendi nüfusuna
olmasının bedelini ödetecekti. Hem velayetini alacak hem de evrakta sahtecilik
yaptığı için ondan ayrıca şikayetçi olacak sonrasında kadın hapsi boylayacak
kendisi de yeni ve daha özgür bir hayata kavuşacaktı.
Kerem apartmandan
çıktıktan sonra dışarıda bekleyen adamlarla konuşup dikkatli olmalarını
tembihledi ve kendi arabasına geçti. Dışarıda bekleyen adamlara ne kadar
güvense de buradan ayrılmak istemiyordu. Ayrılmamıştı da, sadece sabaha karşı
kendi evi daha uzak olduğu için şirkete yakın bir yerde bulunan yıllar önce
alınmış olan stüdyo dairesinde duş alıp üzerini değiştirmeye gitmişti. Erken
saat olduğu için trafiğe yakalanmadan kısa sürede gidip gelmiş evin önünde
arabasında beklemeye devam etmişti. Zeynep ise sabah çok erken kalktığı için
çalışma odasında biraz çalışmış ardından terasa çıktığında caddede gördüğü
tanıdık araba kaşlarının çatılmasına neden olmuştu. Onun gitmemiş olmasına hem
kızmış hem de ilginç bir şekilde hoşuna gitmişti. Üzerini değiştirip aşağı
indiğinde halasının kahvaltıyı hazırladığını görünce onunla kahvaltı yaptıktan
sonra aklına gelenle kalkıp sandviç ve termosuna kahve hazırlamıştı. Sema
sessizce yeğenini izlerken onun bunu neden yaptığını anlamış fakat hiçbir şey
söylememişti. Ondaki değişimin farkındaydı ve bu gerçekten kendisini mutlu
ediyordu. Kerem’in kötü bir adam olmadığını, Zeynep’i asla üzmeyeceği
biliyordu. Başlarda kendisi de endişelenmiş kaygılanmıştı fakat onu tanıdıkça
kötü bir niyetinin olmadığından emin olmuştu. Zeynep hazırladığı sandviç ve
kahve ile apartmandan çıkıp genç adam fark etmeden arabaya bindiğinde Kerem
arabanın kapısının açılmasıyla hızla sağ tarafına dönmüştü. Fakat genç kadının
oturduğunu görünce yüzünde bir gülümseme belirdi.
-Eve gideceğini
söylemiştin.
Genç kadının
konuşmasıyla bakışlarını kaçırırken “Gidemedim” dedi mırıldanır vaziyette.
-Benim yüzümden tüm
düzenin, hayatın alt üst oldu. Eminim benden başka dertlerin vardır, ben
sorunlarımı kendim halledebilirim.
Kerem kaçırdığı
gözlerini yanındaki kadının gözlerine sabitledikten sonra;
-Ben halimden
memnunum, ayrıca senin derdini de kendime dert etmek istiyorum. Bundan
şikayetçi değilim.
Zeynep onun
vazgeçmeyeceğini artık anladığı için dudaklarında oluşan ufak bir tebessümle
baktı kısa bir an onun yüzüne. Elindeki kahve ve sandviçi ona uzatırken “Tamam,
bunları ye sen kahvaltı da yapmamışsındır” dedi. Cümleyi o kadar aceleyle
kurmuştu ki Kerem onun bu haline elinde olmadan gülümsedi. Kendisini düşünmesi
hoşuna gitmiş, düşüncesi bile gülümsemesinin genişlemesini sağlamıştı. Kerem
onun üzerine gitmemek için teşekkür edip kahve ve sandviçini aldığında
sırıtmasına engel olamayarak sandviçin jelatinini yırttı ve bir ısırık aldı.
Birlikte yola çıktıklarında Zeynep aklına gelenle bakışlarını yeniden yanındaki
adama çevirmişti.
-Senin bugün dersin
var mıydı?
-Yok güzelim, ben
seni bırakıp şirkete geçeceğim. Ufak bir işim çıktı sonra halanla şu ebeyi
bulmaya çalışacağız.
Kerem’in sanki her
zaman söylediği bir şeymiş gibi sıradan bir şekilde ona bu şekilde hitap etmesi
genç kadını heyecanlandırırken kısa bir an dönüp ona bakmasına neden oldu.
Kerem söylediği kelimenin farkında olmadan yola devam ederken bir süre sonra
okula gelmişlerdi. Adam motoru durdurduktan sonra yanındaki kadına dönüp;
-Şimdilik yolculuğumuzun
sonuna geldik dediğinde genç kadın gülümsemişti.
-Teşekkür ederim.
-Rica ederim. Her
zaman şoförlüğünüze talip, emrinize amadeyim.
Karşısındaki
kadının kendisine abarttığını belli eden gözlerle bakması üzerine gülümseyip;
-Tamam, bunun sonra
sana doğruluğunu ispat edeceğim şimdi bir şey demiyorum. Öğleden sonra seni
almaya geleceğim, ikide dersin bitiyor zaten ben de o zamana kadar gelmiş
olurum diye düşünüyorum dedi.
Zeynep kafasını
tamam anlamında sallarken Kerem hızla etrafa göz atıp genç kadının yanağı ve
dudağı arasına hızlı bir öpücük kondurmuştu. Zeynep irice açtığı gözlerle
karşısındaki adama bakarken “Sen iyi alıştın” dedi. Sonrasında bu tepkisine
kendisi de şaşırdı. Kerem ise kırpıştırdığı gözleriyle ona bakarken “Sen
olumsuz bir tepki vermeyince ben şey yaptım, rahatsız olduğunu fark etmemiştim
özür dilerim” demişti hızla.
-Rahatsız oldum
demedim zaten ama her yerde de öpme, zaten konuşmaya yer arıyorlar biri görecek
bunca derdin arasında bir de o zekasızların boş laflarıyla uğraşacağız. Burası
senin şirketin değil insanlar patronu hakkında korkusundan konuşamayabilirler
ama burada işler öyle yürümüyor Sayguner. Ben yıllardır o kendini bilmezlerle
aynı yerde çalışıyorum.
-Kimse senin
hakkında konuşamaz, izin vermem. Önceden ne dediler bilmiyorum ama bundan sonra
o dediklerini onlara yuttururum.
Zeynep onun bu
haline göz devirirken kafasını iki yana sallayıp;
-Benim korunmaya
ihtiyacım yok Kerem ben kendimi korurum, sen benim ne demek istediğimi anladın
zaten. Neyse ben gidiyorum, görüşürüz dedi.
Kerem arabadan inip
fakülteye doğru giden kadının arkasından baktı bir müddet, onun öpmesinden ya
da ona dokunmasından rahatsız olmuyordu. Bunu düşününce gülümsemesi genişlerken
sonrasında onun tarafından yanlış anlaşılmış olmaktan dolayı yüzünü buruşturdu.
Arabasını tekrar çalıştırıp yola koyulduğunda önce şirkete uğrayıp işlerini
halletti ardından Sema’yı almaya gitti. Bugün o kadını bulup bu belirsizliğe
bir son verecekti artık.
*
-Babaanne ben
çıkıyorum.
Yaşlı kadın
yanağına hızla bir öpücük bıraktıktan sonra ayakkabılarını giymiş evden çıkmaya
hazırlanan torununun ardından “Hadi işin gücün rast gitsin, selametle” deyip
onu uğurlamıştı. Burçin merdivenlerden hızla inip apartman kapısını açtığında
karşısında duran adam duraksamasına sebep olmuştu.
-Günaydın, hayırdır
sabah sabah?
Burçin karşısındaki
adama sorgular gözlerle bakarken Tuna sevgilisini kendisine çekip yanağına
dudaklarını bastırmadan önce “Sevgilimi özledim” demişti sadece.
Burçin onun
söylediği şeye gülümserken uzanıp o da sevgilisinin yanağına bir öpücük
kondurmuştu.
-Ne çabuk özledin?
Daha dün akşam beraberdik.
-Ben seni her
saniye özleyebilme özelliğine sahibim.
Burçin kollarını
adamın boynuna dolarken “Yaa” deyip yanağına yeniden bir öpücük bırakırken Tuna’da
onun bu haline gülümsemiş kollarını genç kadının beline daha sıkı sarıp
kendisine biraz daha çekmişti. Bir süre arabanın önünde sarılmış dururlarken
Burçin artık gitmeleri gerektiğini hatırlamıştı.
-Bu kadar
cilveleşme yeter, birazdan 4 numaradaki Ferhunde Hanım topladığı malzemeleri
servis etmek için babaanneme çıkar. Babaannem de söylenerek beni arar ‘Başka
yerde cilveleşin şuna malzeme verip benim sinirlerimi bozmasına izin vermeyin’
der.
Tuna onun
babaannesinin taklidini yaparak söylediği şeye kıkırdarken “Tamam hadi gidelim”
deyip arabaya binmesi için yönlendirdi. Bugün şirkette birlikte olacaklardı,
öğleden önce toplantıya katılacaklar sonrasında da avukatın ofisinde Zeynep ve
Kerem ile buluşacaklardı. Onlar şirkete geçerlerken Kerem ile Sema’da Fatih’in
arka sokaklarında kalan bir mahalleye gelmişlerdi. Etrafta neredeyse Türkçe
konuşan birini bulmak imkansızdı. Kerem ilk kez geldiği bu ara sokakları
şaşkınlıkla gözlemlerken Sema’nın bir apartmanın önünde durmasıyla kendisi de
duraksamıştı. Sıvaları dökülmüş çokta yeni olmayan apartmanda giriş katın
ziline bastıklarında bir süre sonra yan taraftaki pencereden çarşaflı bir kadın
uzatmıştı başını. Kırık Türkçesiyle aradıkları kişinin orada olmadığını,
tanımadığını söylemişti. Etraftaki birkaç esnafa sormuşlar ancak onlardan da olumsuz
yanıt almışlardı, Kerem sonrasında aklına gelenle muhtara gitmelerinin daha doğru
olacağını söylemiş köşede bulunan bakkaldan Muhtarlığın yerini öğrendikten
sonra beraber onun biraz daha ileride kalan küçük ofisine gitmişlerdi.
-Merhaba
-Hoş geldiniz,
buyurun.
-Biz size birini
soracaktık, önceden bu mahallede oturuyormuş, Sacide Yanık. Bu kadını tanıyor
musun?
Ellili yaşlardaki
adam bir süre bekledi, bir şey söylemedi. Sonunda onları masanın önündeki
sandalyelere oturmaları için yönlendirdi. Kerem ve Sema karşılıklı
oturduklarında Muhtar kendilerine birer çay söyledi.
-Siz Sacide'yi neden
arıyorsunuz?
Sema hızla kafasını
ona çevirip;
-Siz tanıyor
musunuz onu? Diye sordu.
Adama bir süre
konuşup konuşmamak arasında tereddüt etse de sonunda;
-O benim kardeşim
diyebildi.
Kerem oturduğu
yerde daha da dikleşip;
-Peki onu nerede
bulabiliriz, bu bizim için çok önemli dedi.
-O kız yüzünden
arıyorsunuz değil mi?
İlk an anlamasalar
da sonrasında Sedef'i kastettiğini anlamışlardı. Kerem hızla başını aşağı
yukarı sallayıp ona beklentili gözlerle bakarken karşısındaki adam da konuşmaya
devam etti.
-Sacide böyle bir
işe nasıl bulaştı bilmiyorum, Sedef denen o kızın kimsesiz kalmasına mı üzüldü
yoksa ikizine yaptıklarından dolayı onun vicdanını rahatlatmak mı istedi. O
zaman çok kavga ettik onunla yapma dedim ama dinlemedi. O sabinin babası olacak
soysuz gelip onu tartaklayınca buradan taşınmak zorunda kaldı. Size adresini
vereceğim oraya gidin. Kardeşime o zaman kızsam da lütfen ona zarar verecek bir
şey yapmayın. Bana yemin verdirdi, yani siz gelince ona yönlendirmem için.
Yoksa söylemezdim ama bir gün mutlaka gelecekler demişti bana.
Kerem, Volkan'ın da
kadının peşinde olduğunu öğrenmesiyle rahatsızca yerinde kıpırdandı.
-O adam, Volkan, ne
zaman Sacide Hanım'a zarar vermeye kalktı?
-Birkaç ay önce,
bizimle kalıyordu o zamanlar. Nasıl öğrendiyse bir gün kapıya dayanmış.
Sacide'ye, eşime saldırmış tartaklamış soysuz. Neyse ki bizim komşular yetişmiş
ama kaçtı adam polise falan veremedik. Bizim Düzce'de bir evimiz var, oraya
gönderdim Sacide'yi. Çocuğu olmadı, eşi de 13 yıl önce vefat etti. Sizden tek
isteğim ona daha fazla zarar vermesine izin vermeyin, belki de kendi çocuğunun
olmamasından dolayı kalkıştı böyle işlere. Yani bir çocuğun anasız büyümesine
göz yumamayacağı için zaten baba denen soysuz olmaz olsun. O zaman Sedef ona
bebeğine en iyi bakacak olanın ikizi olduğunu söylemiş, ne kadar kötülük etmiş
olsa da kardeş işte. Ben bacısına yaptıklarını öğrenince yukarıda Allah var
yüzüne bakmadım, istemedim de yanımızda yakınımızda ama karnında bebe bir
başına nereye salacaksın. Evladım yaşında, hata da yapsa sen veremezsin
cezasını. Sacide onun bebeği doğurunca öleceğinin farkındaydı, ona da dedi ama
bile isteye kabul etti. Doğacak bu bebek, sende her şeyi ayarlayacaksın dedi.
Sema, Muhtarın
anlattıkları şaşkınlıkla dinlemişti. Sedef’in gerçekten Zeynep’i düşünerek
böyle şeyler yapmış olması pek mümkün gelmemişti ama adam anlattıklarında çok
samimiydi. Ne olursa olsun içinde az da olsa vicdan kalmış demek ki dedi. Yaptığı
onca kötülüğün telafisi olabilir miydi orası tartışılırdı tabii…
Kerem ve Sema,
Muhtar ile görüşüp teşekkür ettikten sonra beraber mahalleden ayrılmışlardı.
Sema eve gitmeyip Burçinlerde kalmayı istedi. Zaten Umay’da orada Fadime
babaannenin yanındaydı. Kerem onu Burçinlerin evinin önüne getirdiğinde;
-Sema Hanım eve
döneceğiniz zaman kapıda Sinan olacak onunla dönün olur mu? Dedi karşısındaki
kadının ne tepki vereceğini bilemediği için çekingen bir tavırla.
Sema ona burukça
gülümseyip;
-Bir şartla dedi.
Kerem ona soran
gözlerle bakarken;
-Bana Sema Hanım
deme artık dedi.
Kerem rahatladığını
belli eden gülümsemeyle "Tamam" derken vedalaşıp arabadan inen
kadının arkasından baktı bir süre. Okula Zeynep'i almak için döndüğünde içeri
girmemiş dışarıda kendisini beklediğine dair bir mesaj göndermişti kadına.
Zeynep’te o sırada dersten çıkmış odasına gelmişti. Adamın mesajının ardından
okuldan çıkmış onun arabasına doğru gitmişti hızla.
-Merhaba
-Merhaba
Genç adam sabahki
uyarıdan sonra temkinli yaklaşmaya karar vermiş kadın bunu fark etmiş bıyık
altından onun bu haline gülümsemişti. Her ne kadar halasıyla telefonda konuşmuş
olsalar da adamın anlattıklarını bir de ondan dinlemek istedi.
-Eee ne oldu, ne
anlattı adam?
Kerem bir yandan
yoğunlaşan trafikte ilerlemeye çalışırken bir yandan da olanları anlattı
yanındaki kadına. Zeynep adamın anlattıklarından dolayı hem umutlanmış hem de
hâlâ belirsiz olan bu durumdan dolayı karamsarlığa kapılmıştı. Volkan bir hamle
yapmadan önce bu kadını bulmaları gerekiyordu. Kerem onun bu halini fark edip
güven vermek istercesine yeniden konuşmaya başlamıştı.
-Bak her şey
düzelecek tamam mı? Sacide Hanım’ı almaya gideceğiz yarın halanla, sonra senin
hiçbir suçun olmadığını ispatlayan o belgeleri ondan alıp o pisliğin tüm o
tehditlerini geri püskürteceğiz. Ayrıca o şerefsizi bulup hak ettiği yere
göndereceğim, size asla yaklaşamayacak. Sen sakın üzülme.
Kadın yanındaki
adamın kendisini rahatlatmak için söylediği şeye gülümserken kafasını tamam
anlamında sallamış bir süre sessiz kalmıştı.
-Bizim orada,
Zonguldak'ta, bir adam vardı, Halil amca. Yıllarca yalnız yaşamıştı, bir ayağı
da daima aksardı. Biz hep onunla ilgili kafamızda çeşitli senaryolar
yazardık. Geceleri kurt adam oluyordan tut da bir süper kahraman olduğuna
kadar. Ayağının da kahramanlık yaptığı sırada kötü adamlarla verdiği mücadele
sırasında sakatlandığını düşünürdük. Çok konuşmazdı, kendi evinde bahçesinde
oyalanırdı. O zamanlar daha 50 yaşında filandı. Sonra aradan yıllar geçti ve
bir sabah oturduğu evin kapısında ondan yaşça büyük olduğu belli bir adam gördük.
Günlerce o adam o kapının önünde bekledi ve hiçbirimiz ilk zamanlar anlam
veremedik bu duruma. O zamanlar lise sondaydık. Bir gün babama kahvaltıda
"Bu adam kim, neden Halil amcanın kapısında bir haftadır bekliyor?"
diye sordum. Bir hafta boyunca kapısında bekleyen kişi abisiymiş. Yıllar önce
anne ve babası Halil amcanın abisini evlendirmek istemişler. Bir kız görmüşler
beğenmişler ama kız Halil amcanın abisini istememiş, çünkü Halil amcaya
aşıkmış. Kızın gönlünün olmadığını anlayınca kimse zorlamamış ama abisinin
kızda aklı kalmış. Her neyse aradan zaman geçmiş köy düğünlerinde,
bayramlarda falan sürekli yan yana gele gele Halil amca da bu kızı görmüş ve o
da sevdalanmış. Halil amca gelip anne babasına durumu anlattığında başta pek
razı gelmeseler de sonrasında kabul etmişler ama abisinin içi içini yiyormuş.
Beni istemedi, kardeşimi aldı diye içine dert oluyormuş, her şeyleri
hazırlanmış düğünleri yapılmış tam Halil amca gelinin odasına
girmiş bir anda abisi çıkmış karşısına elinde babasının tüfeğiyle.
Tabi kimse yok ortada bir Halil amca bir de daha gelinliği üzerinde duran gül
yüzlü Gülizar. "Öldüreceğim ikinizi de demiş, ben seni severken sen
kardeşimi seçtin onunla evlendin. Seni benim için istemeye geldiklerinde de
seviyordunuz değil mi birbirinizi, beni istemediğini söylerken çok eğlendiniz
mi?" demiş. Demiş de demiş, kafasında kurduğu her şeyi onlara
kusmuş. Sonra tüfeği doğrultmuş. Halil amcanın önüne üzerinde gelinliğiyle Gülizar
atlamış. Gelinliği orada ona kefen olmuş. İkinci mermi de Halil amcanın
bacağına gelmiş. Abisi hapse girmiş, anne babaları kahrından ölmüşler. Hapisten
çıktıktan sonra bir süre ortada görünmemiş ama sonra hasta olduğunu
öğrenmiş abisi ve hissettiği vicdan yükümüdür bilinmez soluğu Halil
amcanın kapısında almış. Dokuzuncu günün sonunda abisi kapıda beklemiyordu,
çünkü Halil amca onu eve almıştı. Babama "Nasıl yapabildi, onu nasıl içeri
aldı?" Diye sorduğumda babam bana "Kötülüğün esiri olmak, nefret
etmek çok kolay. Sana zarar veren birine kötülükle yaklaşırsan onun esiri
olursun, iyilik ona en büyük ceza. Ona kendi hırsı uğruna yaptığı kötülüğün
bedelini onun gibi yaparak ödetemezsin" demişti.
Sedef ile
olanlardan sonra hep babamın anlattıklarını, söylediği son cümleyi düşünmüştüm.
‘Ben Halil amca gibi olabilir miyim?’ diye sormuştum kendime. O an içimdeki
nefret o kadar büyük gelmişti ki benliğime sığmıyordu sanki. Öfkem, hayal
kırıklığım, kinim her yeri, her şeyi yakıp yıkar büyüklükteydi. Sonra Umay'ın
bizim eve gelmesi onu kabullenememem... Kötülüğün esiri olduğumu fark etmiştim.
Bir gün onu tek başına bir odada bırakıp evden çıkıp gitmiştim. Evden çıktığım
süre boyunca babamın söyledikleri çınlamıştı kulaklarımda. Eve koşa koşa geri
döndüğümde Umay'ın yataktan düşmüş yerde çığlık çığlığa ağladığını görünce
onlardan değil kendimden nefret ettiğimi hissetmiştim. Şimdi sana bakınca Halil
amca geliyor aklıma, onun nefretinin esiri olmaması gibi sen de esir olmadın
yani buradasın, yanımızdasın. Ne olursa olsun gitmedin.
Kerem onu sessizce
dinlerken Zeynep konuşmasını bitirdikten sonra kısa bir an bakışlarını yoldan
ayırıp onun kendini izleyen gözlerine baktı.
-Hâlâ bilmiyorum
yani Sedef yaşasaydı ona gerçekten kötülük yapabilir miydim emin olamıyorum...
Ama bildiğim, idrak ettiğim bir şey var Defne benim her şeyimdi, ailemdi,
çocukluğumdu, gençliğimdi. Sana benim için aile kavramını anlattım yani ben bir
anneliğin nasıl bir şey olduğunu sen ve Umay’ın arasındaki o bağda gördüm,
hissettim. Defne öldükten sonra kendimi o kadar çaresiz hissettim ki her şeyi
herkesi yakıp yıkmak yok etmek istedim. Babam durdurdu beni, onu da kaybetmeye
dayanamazdım ama intikam isteğim hiç dinmedi. Defne’yi elimden aldığı için
Sedef’e o kadar öfkeliydim ki onun da acı çekmesini istiyordum. Hani bana
parkta bir şey demiştin… ‘Bu kini içinde diri tutunca hiçbir şeyi iyileştirmiş
olmuyorsun zamanla bu nefretinin esiri oluyorsun. Ben onun esiri olmamak için
unutmayı öğrendim, affedemedim belki ama unutmayı denedim. Sen de dene, ailene,
sevdiğine sarıl ama dene emin ol daha hafif hissedeceksin’ Ben seni dinledim,
senin varlığına sarılarak unutmayı denedim. Ben bunu seninle başardım… Hani bana diyorsun ya sen de Halil amca
gibisin diye bence kendine bakmalısın önce.
Kerem cümlesini
bitirdikten sonra yanan kırmızı ışıkla bakışlarını yanındaki genç kadına
çevirmiş, ikisi de bir süre konuşmadan sessizce birbirlerine bakmışlardı. Adam
onun gözünde böyle bir yer edinebildiği için tarifsiz bir mutluluğa bürünmüşken
kadın da genç adamın kendisine söyledikleriyle hem mutlu olmuş hem de
utanmıştı. Arkadaki araçtan gelen korna sesi onları kendilerine getirirken
Kerem homurdanarak yola koyulmuştu yeniden. Bir müddet sonra Tuna’nın verdiği
adrese gelmişlerdi. Bir iş hanının üçüncü katında bulunan avukatın ofisine
çıktıklarında kapıyı açan yirmili yaşlarının başındaki genç bir kız onlara
kendilerini beklediklerini söylemişti. Tuna ve Burçin onların geldiğini fark
edince bakışlarını kapıya çevirirken Tuna oturduğu yerden kalkıp;
-Heh bizimkiler de
geldiler, arkadaşlar Avukatımız Gökşen ile tanışın demişti masanın diğer
tarafında onları görünce ayaklanan genç kadını göstererek.
Tanışma ve kısa bir
sohbetin ardından Tuna yeniden bakışlarını karşısında oturan genç kadına
çevirip konuşmaya başlamıştı.
-Gökşen sana olayı
anlattım şimdi ne yapabiliriz yani nasıl bir yol izlemeliyiz?
-Şimdi karşı taraf
velayet davası açarsa madde bağımlısı olması göz önünde bulundurularak lehimize
sonuçlanabilir. Ancak ortada evrakta sahtecilik ve soy bağı değiştirme suçları
var ve bunlar ciddi suçlar. Zeynep Hanım'da kimlikte anne olduğu için birinci
derece suçlu. Yani Zeynep Hanım bunu yapmamış olsa bile elimizde bir ispat
olmadığı sürece işimiz çok zor.
Zeynep endişeli
gözlerle karşısındaki kadına bakarken Kerem araya girip;
-Biz bugün her şeyi
ayarlayan ebenin kardeşine ulaştık, adam her şeyden haberdar. Hatta birkaç aya
kadar beraber kalıyorlarmış ama Volkan kadını bulup darp etmiş. Kadın da
buradan taşınmış, yarın ona gideceğiz. Adam o her şeyi biliyor, Sedef her şeyi kendi
isteğiyle ona ayarlattı dedi.
Genç kadın onu
dikkatle dinlerken;
-Tamam, bunlar da
önemli tabii ama sadece tek kişinin benden Sedef istedi ben yaptım demesi bir
şey ifade etmez. Savcılığa suç duyurusunda bulunulacaktır önce ve sizde ifadeye
çağrılırsınız, mahkemeye sevk edilirsiniz. Bu süreçte tutuksuz yargılanmanız
için uğraşacağız önce ve bir an önce Ebe ile görüşmeliyiz dedi.
Kerem kafasını
hızla aşağı yukarı sallarken;
-Tamam, ben yarın
verilen adrese gidip Ebeyi buraya getireceğim dedi.
Zeynep korkusunu
gizleyemezken karşısındaki kadına bakıp;
-Umay'ı almazlar
değil mi yani ben tamam diğer suçlar için gerekirse hapse girerim ama Umay'ın
artık ait olduğu bir düzen var, evi var. Üstelik daha çok küçük dedi.
Kerem yanında
oturan genç kadına üzgün gözlerle bakarken uzanıp elini tuttu, kadının elini
sıkıca kavrarken ona güç vermek istedi. Zeynep ona kısa bir bakış atıp minnetle
gülümserken bakışlarını tekrar karşısındaki avukata çevirdi. Gökşen sağ
çaprazında oturan kadına üzgün gözlerle bakarken;
-Elimden gelenin
fazlasını yapacağımdan emin olabilirsiniz. Umay konusunda, hakim çocuğun
psikolojisini de göz önünde bulunduracaktır yani sizin ona nasıl annelik
yaptığınız, sahiplendiğiniz anlaşılınca o konuda bir problem yaşayacağımızı
düşünmüyorum ama diğer konular ciddi suçlar ve en az ceza ile bu işten
kurtulmaya çalışacağız, bunun için çaba göstereceğim dedi.

Yorumlar
Yorum Gönder