İkiz Nehirler-17


Zeynep karşısında gördüğü adam ile ne diyeceğini bilemedi. O uzak dur dedikçe daha çok karşılaşır olmuştu bu adamla.
-Zeynep hocam Kerem Bey ile tanışın.
Bölüm Dekanı olan Murad, Kerem'i Zeynep'e takdim ederken Zeynep ve Kerem’de birbirlerine bakıyorlardı.
-Biz Kerem Bey ile tanışıyoruz.
Kaşlarını çatıp bir Kerem'e bir Zeynep'e bakmış gözlüklerinin ardından.
-Hiç söylemediniz, nereden tanışıyorsunuz?
Zeynep sesli bir şekilde yutkunurken Kerem genzini temizleyip;
-Ortak arkadaşlarımız var dedi.
-Oh çok güzel aynı odada çalışırken yabancılık da çekmezsiniz o zaman.
Zeynep kaşlarını çatıp karşısındaki adama bakarken;
-Nasıl yani? Diğer iki tane boş oda vardı neden o odalardan birini ayarlamadınız diye sormuştu bu durumdan memnun olmadığını belli eden ses tonuyla.
-O odalar dolu yurt dışındaki bir okuldan proje için gelecekler biliyorsunuz onlara tahsis edildi o iki oda.
Çalan telefon ile izin isteyip çıkan orta yaşlardaki adamın ardından bir süre baktı genç kadın. Kafasını çevirdiğinde ise yeniden Kerem ile göz göze geldi. Kerem bu teklifi anlık alınmış bir kararla kabul etmişti ama iyi mi yapmıştı kötü mü emin olamıyordu. Daha öncesinde yapmış olduğu yüksek lisans ve bu üniversite ile ortak yaptıkları birçok proje çalışmaları sonucu böyle bir teklif almıştı. Aslında kabul etmeyecekti, işleri yeterince yoğunken derslere girmek pek kabul edilebilir gelmemişti ama sadece birkaç bölümün son sınıf derslerine girecek şekilde ayarlamışlardı programı. Üstelik bir de Zeynep faktörü artık, ki bu teklifi sadece ona yakın olabilmek için kabul etmişti. Yeşil gözlerini karşısındaki kadının kahverengi gözlerinden çekmeden konuşmaya başladı.
“Nasılsın?”
Genç kadın bir an içinden “Gerçekten nasılsın diye mi soruyorsun” diye isyan etti. Fakat dışarıdan bakıldığında gayet sakin görünüyordu.
“İyiyim sağ ol, sen?”
Genç kadın sesini düz bir tonda tutmaya çalışırken sonunda gözlerini karşısındaki adamın gözlerinden ayırabilmiş ve masasına oturabilmişti.
Kerem’de onun karşı çaprazında olan masasına geçip oturmuştu fakat gözleri hâlâ kadının üzerindeydi. Yine çok güzel diye geçirdi içinde. Dağınık bıraktığı kıvırcık saçları, üzerindeki yeşil elbise ve ayağındaki taba rengi çok yüksek olmayan topuklu botlarla her zamanki gibi çok güzeldi. “Ben de iyiyim” Kerem düşünceleri arasında kadına kısa bir cevap verirken bilgisayarını çıkarıp az önce Murad hocanın verdiği programa göz atmaya başladı. Aklı her ne kadar genç kadında olsa da onu rahatsız etmemek için bir şeylerle ilgilenmeye çalışıyordu. Kadını da ondan farkı yoktu, o da önündeki kitabı okumaya çalışıyor ama aklını yeterince karıştırdığı yetmiyormuş gibi bir de dibine kadar gelen bu adamla içinden kavga ediyordu. Kısa bir an aklından ona yılbaşı hediyesi için teşekkür etmek geçti ama sonra bu fikrinden vazgeçti, konusu açılırsa söylerdi şimdi konuşmaya hevesliymiş gibi söylemekte neydi?!
“Ben hediye için teşekkür ederim”
Genç kadın artık içinde kendi kendisiyle kavga ediyordu. Hani konu açılınca söyleyecekti bu neydi şimdi?! Aklı başka kalbi başka söylüyor dili kalbinin söyledikleriyle hareket ediyordu. Kalbin seni yanıltır ona kulak asma dese de dinletemiyordu sanki dudaklarından yine istemsiz bir şekilde çıkmıştı kelimeler.
Kerem ise böyle bir şey beklemediğinden olsa gerek kısa bir an şaşırsa da ardından hemen toparlamıştı kendisini.
“Rica ederim, umarım beğenmişsindir”
Zeynep ona gülümseyip bakışlarını tekrar önündeki kitaba çevirdiğinde kendisi için bu durumun hiçte kolay olmayacağını fark etmişti bir kez daha. Kerem için yakın olmaları ne kadar iyiyse Zeynep için o kadar kötüydü, kafasının ve gönlünün karışıklığı daha da artıyordu sanki mümkünmüş gibi. Genç kadın önündeki kitabı bırakmış boş kağıdı karalarken adam da onu izliyordu. Tıklanan kapı ile Zeynep kafasını önündeki kağıttan kaldırmış ve bir an kendisini izleyen Kerem ile göz göze gelmişti. Adam kendini toparlayıp kafasını kapıya çevirdiğinde önce elinde pasta ile Selim onun arkasından Tuna, Burçin ve Derin girmişti.
Zeynep onlara şaşkınlıkla bakarken;
-Siz nereden çıktınız? Diye sordu.
Selim gülerek elindeki çilekli pastayı Zeynep'in masasının üzerine bıraktıktan sonra konuşmaya başlamıştı.
-Sana yeni çalışma arkadaşı gelmiş bir gelip kutlayalım dedik.
Zeynep, Kerem'e kısa bir bakış attıktan sonra Selim’in söylediğine belli belirsiz gülümsemişti sadece. “Benim için de sürpriz oldu emin olun” diye mırıldanışını ise Kerem ve Tuna duyabilmişti.
Tuna’nın bakışları Kerem ile buluştuğunda arkadaşının gözlerine yerleşmiş umutsuzluğu görmüştü genç adam. Kerem kaçırdığı bakışlarıyla Zeynep'e kısa bir bakış attığında o an hiç ihtimal vermedi mutlu olabileceğine ya da aynı şekilde hislerine karşılık bulabileceğine. Pastalarını yedikten sonra kahvelerini içmeye devam ederlerken Selim telefonunu çıkarıp;
-Hadi bir fotoğraf çekelim dedi.
Telefonunun ön kamerasını açıp herkesi kadraja sığdırmaya çalışırken Kerem'e seslenip;
-Kardeşim biraz Zeynep'e yanaş tam çıkmıyorsun dedi.
Kerem tekerlekli sandalyesiyle Zeynep'e doğru yanaşırken Zeynep'te olduğu yerde dikleşti. Onların bu haline diğerleri bıyık altından gülerken Selim;
-Herkes hazırsa çekiyorum, gülümseyin dedi.
Fotoğraf çekindikten sonra burnunu o güzel yasemin kokusunun kaynağına daha çok yaklaştırdı elinde olmadan. Sesli bir soluğu içine çektiğinde genç kadın bunu duymuş içindeki garip hisle tüyleri ürpermişti sanki. Nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu artık, ona söylediği hiçbir şey kâr etmiyordu çünkü. Onun yanıbaşındaki varlığının kendisini rahatsız etmemesi daha çok canını sıkıyordu galiba. Sanki yeri yanıymış gibi hissedip bundan içten içe rahatsız olmadığını bilmek bunu kabullenmek istememek yoruyordu onu.
Selim ve Derin ailelerin buluşmasından bahsedip onlara olanları anlatmışlar ailelerin çok çabuk kaynaştıklarından bahsetmişlerdi. Hatta Salim eve döndüklerinde oğluna "Kedi olalı bir fare yakaladın eşek sıpası, aferin" bile demişti. Adam bir an önce düğün yapılması taraftarıydı ama Derin’in babasının bazı tereddütleri vardı. Aslında Derin de çok hızlı hareket ettiklerini biraz ağırdan almanın daha iyi olacağını düşünüyordu ama Selim’in bu tez canlılığı onun içten içe onun da hoşuna gidiyordu.
Kerem ve Zeynep'in dersleri olduğu için Selimler de yanlarından ayrılmışlardı. Beraber bahçede yürürlerken Burçin sıkıntılı bir nefes verip;
-Ne olacak bunların hali dedi umutsuzca.
Sevgilisi ise onu kendine çekip başının üzerine bir öpücük bırakırken;
-Bir şey olmayacak sevgilim. Zaman ve sabır bence her şeyi halledecek dedi sadece.
*
Ahu ve Burak yan yana oturmuş hiçbir şey söylemeden öylece karşıya bakıyorlardı. Genç kız başta evlilik teklifine sıcak bakmamıştı ancak Burak’ın abin ya da baban size zarar veremez, bu şekilde onları durdurabiliriz demişti. Hem bu şekilde ileride Gonca’yı bahane edip 18 yaşından önce onu almaya kalkarlarsa yaptıkları kötülükleri öne sürüp evli olmalarını kullanarak onu da koruyabilirlerdi. Burak ne kadar bunu dillendirmese de babasının imkanlarının da bunda faydalı olacağını biliyordu. Hilal 18 yaşındaydı onlar ile bağını koparmıştı belki ama Gonca’nın hale velisi onlardı ve bunu koz olarak kullanabilirlerdi. Ahu’da bunun farkındaydı ve bu durum onu çok endişelendiriyordu. Burak bu durumu çok düşünmüş en mantıklı yolun bu olacağına karar vermişti. Şimdi de birazdan kıyılacak nikahları için çağrılmayı bekliyorlardı. Sessizce halletmişlerdi her şeyi. Ezgi'nin dahi haberi yoktu.
-Bu yaptığımız gerçekten doğru mu?
Burak sıkıntıyla ensesini sıvazlayıp;
-En azından kağıt üzerinde karım olursun ve kimse sizi hiçbir şey için zorlayamaz dedi.
-Ben buraya evlilikten kaçıp okumaya geldim ama şimdi nikah sırası bekliyorum.
Ahu kafasını önüne eğmiş elleri ile oynarken yanında oturan sevgilisi ona üzüntü ile baktı. Uzanıp elini tuttuktan sonra;
-Ahu bunu yapmak zorunda değilsin tabii ki, istersen şimdi vazgeçebilirsin. Ben sadece bir çözüm üretmeye çalışıyorum. Sen okuyacaksın ben senin daima yanındayım. Bak seni çok seviyorum ve üzülmeni, o güzel gözlerine hüzün yerleşmesini istemiyorum sadece. Eğer istemiyorsan şimdi vazgeçebiliriz dedi.
Ahu bunun farkındaydı. Burak’ın onu ne kadar çok sevdiğini de, bunu onun için yaptığını da biliyordu ama yaptıklarının doğruluğundan emin olamıyordu. Ona bunları yaşatmaya, hayatını tepetaklak etmeye hakkı var mıydı? Ailesi karşısında nasıl zor durumda kalacaktı kim bilir. Genç kız bunların hepsini sevgilisine sıralamış ancak yanındaki genç hepsini halledebileceklerini söylemişti. Halledilebilir miydi gerçekten, kolayca üstesinden gelinebilir miydi? Ahu düşünceleri arasında savaş verirken yanlarına gelen görevli sıranın onlara geldiğini söylemişti. Şahit olarak orada çalışanlardan iki kişiyi ayarlamıştı Burak. Bu şekilde olduğu için hem üzülüyor hem de kızıyordu genç adam. Bomboş salonda kadersiz Ahu kaderine bir yol çiziyordu şimdi. Nenesi ana – baba evladın tahtını yapar da bahtını yapamaz derdi hep. Onun babası Ahu’nun ne tahtını yapmıştı ne de bahtı güzel olsun diye kılını kıpırdatmıştı. Ahu önce kendi, sonra da kardeşinin kaderinin akışını değiştirmek, kara delikten çıkarmak için kaçıp gelmişti buraya. Şimdi kendi kadersizliği yetmezmiş gibi birini daha o kara deliğe çektiğini hissediyordu. Genç kız terleyen avuç içlerini elbisesinin eteğine, dizine sürterken Burak onun elinin üzerine yavaşça elini koydu. Ahu’nun elini yavaşça kavrayıp çevirdikten sonra avuç içinde hafifçe parmak uçlarını dolaştırdı. Parmaklarını sevgilisinin parmaklarına kenetleyip saçlarından yayılan koku ile derin bir nefes alırken dudaklarını da yavaşça onun kulağına yaklaştırmıştı.
-Bizim kaderimiz birbirine denk benim küçük hüzünlü bulutum.
*
-Çok uzaklaşma Umay, ben oturuyorum bak burada.
Umay "Tamam" diye bağırıp parkta sürekli oynadığı arkadaşlarının yanına gittiğinde Sema’da banka oturup arkadaşlarıyla oynayan Umay'ı izledi bir süre. Yanına birinin oturduğunu fark ettiğine o tarafa dönmüş bir çift yeşil göz ile karşılaşmıştı. Hastanede tanıştığı sonrasında hikayesini öğrendiği kendilerini o gün alıkoymuş olmaktan dolayı mahcubiyetinin farkında olduğu adama içten bir şekilde gülümsedi. Aslında ilk zamanlarda bu adamla ilgili endişeleri vardı ve Zeynep için kaygılanıyordu. Fakat zamanla onun iyi niyetine inanmış, Zeynep üzerinde bıraktığı etkinin de farkına varmıştı.
-Merhaba Sema Hanım
-Merhaba Kerem, nasılsın?
-İyiyim, siz nasılsınız?
-İyiyim ben de, seni görmek ne güzel.
-Ben buralardan geçiyordum sizi görünce durup selam vermek istedim.
Bir müddet sohbet edip oyun oynayan Umay’ı izlediler. Sema yanında oturan bu adamın mahcubiyetinin farkındaydı, bu nedenle onun üstüne gitmeyecekti. Her zaman olduğu gibi Sedef yine birinin canını yakmıştı ve canı yanan da haklı olarak onu bulmaya çalışmıştı. Zeynep'in günahı ise onun ikizi olmaktı. Zeynep gibi Kerem’de aslında masumdu, bunun farkındaydı. Yanlarına gelen Umay ile konuşmaları sonlanırken küçük kız Kerem'e bakıp;
-Sen kimsin? Diye sordu.
Kerem ona gülümseyip elini uzattıktan sonra;
-Merhaba ben Kerem, senin ismin ne? Dedi.
Umay onun büyük ellerini kendi küçük eliyle kavramaya çalışırken;
-Benim adım da Umay dedi.
Hastanede Selim ve Tuna ile tanışmıştı küçük kız ancak Kerem ile yeni tanışma fırsatları olmuştu.
Küçük kız ona iri kara gözleriyle bakarken gülerek;
-Benimle oynar mısın? Diye sordu.
-Tabii ki oynarım, hadi gel.
Birlikte oynamaya başladıklarında Umay kovaya doldurduğu kumu ters çevirip kovayı kaldırdı ama kum kuru olduğu için anında yıkılıvermişti. Küçük kız üzgün gözlerle önündeki küçük kum yığınına bakarken Kerem’de onun bu haline gülüyordu.
-Neden büzdün dudaklarını?
-Bu kumdan neden kale olmuyor?
-Buradaki kumla olmaz, çok kurular ama söz yaz gelince denize gider kumdan kale yaparız.
Küçük kız heyecanla gözlerini kırpıştırmıştı.
-Gerçekten mi?
-Gerçekten, hadi şimdi gel seni sallayayım biraz.
Umay'ı salıncağa bindirdikten sonra Kerem salıncağın korumasını indirip onu sallamaya başladı. Umay heyecanla ellerini çırparken onu sallayan adama “Daha hızlı, daha hızlı” diye bağırıyordu.
Sema onları yüzünde tebessümle izlerken Kerem onu tekrar havalandığı sırada salıncaktan alıp kendi etrafında çevirmeye başladı. Küçük kız heyecanla çığlık atıp gülerken onları parkın girişinde izleyen genç kadının farkında değillerdi. Zeynep onları şaşkınlıkla izlerken yavaş adımlarla halasının yanına gitti.
-Onun burada ne işi var?
Halası genç kadına gülümserken yanına oturmasını söyledi sadece. Zeynep onları izledi bir müddet, Umay’ın ve onun gülüşme sesle doldu kulaklarına.
-Kafanı çok karıştırıyor değil mi?
Genç kadın halasıyla kısa bir an göz göze gelse de bakışlarını ondan kaçırmıştı. Kafasına karışıklık yüreğine hiç istemeyeceği bir çarpıntı veriyordu bu adam. Zeynep sessizce onları izlemeye devam ederken Sema’da cevabını almış daha fazla bir şey sormamış ya da söylememişti. Küçük kızın “Annem gelmiş” diye bağırmasıyla genç kadın düşüncelerinden sıyrılırken Kerem’de bakışlarını o yöne çevirmişti. Kerem kucağında Umay ile onların yanına ulaştığında kısık çıkan sesiyle “Merhaba” dedi. Genç kadına yakalanmak hiç aklında yoktu aslında, gerçekten buradan geçiyordu ve Sema’yı görünce durup selam vermek istemişti. Onun bu durumdan rahatsız olup olmadığını anlamaya çalıştı, gözlerinin içine baktı ama anlayamadı. Karşısındaki kadın gözlerini gözlerinden ayırıp “Merhaba” dedikten sonra bakışlarını kucağındaki küçük kıza çevirdi.
-Anne ben çok eğlendim, benimle yine parka gelsene Kerem.
-Tamam, geleceğim söz.
Umay heyecanla ellerini çırpıp onun yanağına bir öpücük bıraktıktan sonra;
-Teşekkür ederim dedi.
Zeynep içindeki anlamlandıramadığı hisle Kerem ve Umay'a baktı bir süre. Küçük kız çok mutlu görünüyordu.
-Hadi eve gidelim, hava serinlemeye başladı.
Sema’nın sesiyle kendini toparlayan Zeynep kafasını hafifçe onaylar şekilde sarıldı.
-Hadi bakalım bayram şekeri, sonra görüşürüz.
Küçük kız, Kerem'in ona veda etmesiyle yüzünü astı.
-Ya sen de gel bize, evde benim oyuncaklarım var onlarla da oynarız.
Zeynep artık olaya dahil olma gereksinimi duyarken;
-Kızım Kerem abinin işi vardır, hadi gel bana eve gidelim artık dedi.
Umay, Kerem'e daha sıkı sarılıp;
-İşi yoktur ki gelsin bizle. Hem Tuna ile Selim de gelmiyor yanıma dedi.
Kerem onun bu haline gülerken;
-Sen Tuna ve Selim’i tanıyor musun? Diye sordu.
Küçük kızın kocaman açtığı gözleri ile heyecanla bakarken;
-Evet tanıyorum, onlar benim arkadaşlarım. Yoksa sen de mi tanıyorsun? Dedi.
Adam onun bu heyecanlı hallerine gülümserken;
-Evet, onlar benim de arkadaşlarım ama en iyi arkadaşım sensin dedi.
Umay hâlâ kucağında olduğu adamın yanağına bir öpücük daha bırakıp;
-Sen de benim en iyi arkadaşımsın dedi sonra da ekledi;
-Lütfen bizle eve gel, orada da oynayalım. Azıcık kalırsın.
Umay bir Zeynep'e bir Kerem'e beklentiyle bakarken Kerem'de bakışlarını karşısındaki kadına çevirmişti. Zeynep bakışlarını halasına çevirdiğinde onun da onay verdiğini görünce daha fazla durumu uzatmak istememişti.
-Tamam, hadi gidelim.
Umay sevinçle ellerini çırpıp "Yaşasın" derken Kerem'de dışarıya pek belli etmemeye çalışarak gülümsedi ama içi küçük kızdan farksızdı.
Beraber eve geldiklerinde Umay elini yüzünü yıkayıp hemen üzerini değiştirmişti.
-Hadi Kerem oyun oynayalım.
Sema yemek hazır olana kadar onlara oynamasını söylediğinde Umay da Kerem'i elinden çekiştirip odasına götürdü. Onlar birlikte oyun oynarlarken Zeynep’te bir süre odasından çıkmadı. Açık olan kapısından Umay'ın gülüşleri kulağına dolarken üzerini değiştirip yatağın ucuna oturmuştu. Sonrasında derin bir nefes alıp odasından çıkıp alt kata indiğinde Umay'ın Kerem'e yönelttiği soru ile bir an duraksadı.
-Senin kardeşin var mı?
Adam titrek bir nefesi dışarı bırakıp elindeki bez bebeğin saçlarını düzeltirken;
-Evet, var dedi.
-O nerede?
Onun titreyen sesi genç kadının kulaklarına dolmuştu ve bu da içinde bir sızıya neden olmuştu.
-Çok uzakta.
Onları sessizce kendi odasının kapısından dinlerken içeriden halasının sesini duydu.
-Yemek hazır çocuklar, hadi gelin.
Zeynep kendini toparlayıp odanın kapısından kafasını uzattığında karşılaştığı manzara ona az önceki buruk acısını bir anlık unutturmuştu. Genç kadının küçük kıza oyun için yaptığı renkli iplerden olan peruk ve yine Umay'ın prenses tacı Kerem'in kafasındaydı. Omuzlarında da pembe renkli bir pelerin vardı. Zeynep onun bu halini görünce dudaklarını birbirine bastırma gereği duymuş gülmemek için kendini sıkmıştı. Kerem ise genç kadının bu halini tek kaşını kaldırmış kıstığı gözleriyle izliyordu.
-Çok komik görünüyorum herhalde oradan.
Umay avuç içlerini ağzına bastırmış kıkırdarken;
-Çok komik bir kraliçe olmuş dimi anne? Diye sordu.
Genç kadın gülümsemesini bastırıp genzini temizledikten sonra;
-Halam yemek hazır diyor hadi dedi.
Umay tek hamlede doğrulup koşarak mutfağa giderken Kerem'de kadında olan bakışlarını çekmeden oturduğu yerden doğrulmuştu. Onun yanına doğru birkaç adım attığında gözlerinden gözlerini çekmeden konuşmaya başladı.
-Seni hep böyle gülerken görebileceksem yanında böyle durabilirim.
Yine aynı şey olmuştu işte… Onun sözleri yine kalbinin atışını düzensizleştirmiş aklının onu dikkate alma sözlerine kulak tıkamasına neden olmuştu. Genç kadının yutkunması ve gözlerini kaçırması adamı cesaretlendirirken ona doğru bir adım daha atmasını sağladı ancak Zeynep kısa sürede kendini toparlayıp onun etkisinden kendini kurtarabildikten sonra hızla odadan çıkmayı başarabilmişti. Kerem ise genç kadının kendinden kaçışını izlemişti yüzünde oluşan ufak bir tebessümle.
Beraber yemeklerini yedikten sonra bir süre daha oturmuşlar sonrasında ise küçük kızın ısrarları doğrultusunda Kerem Umay'a masal anlatıp onu uyutmuştu.
Zeynep’te bu sırada mutfak dolaplarında ilacını ararken sıkıntılı bir nefesi dışarı bırakıp kendi kendine söyleniyordu.
-Nasıl unuttum ben bunu kahretsin!
-İyi misin?
Kerem’in mutfağa geldiğini fark eden kadın ona kısa bir bakış attıktan sonra konuşmaya başladı.
-Migren ilacım bitmiş, almıştım aslında ama okulda bıraktım galiba.
-Ben nöbetçi eczaneden alıp gelirim.
-Gerek yok ben alırım, sen artık gidebilirsin.
-Neden inat ediyorsun?
-İnat değil bu, ben kendim gidip alırım ilacımı.
Kerem sıkıntılı ile solurken;
-Tamam yalnız gidebilirsin, her şeyi tek başına halledebilirsin oldu mu? Dedi.
Sesi istemeden de olsa biraz sertleşmişti.
-Yoksa kadının kendi başına bir şey başaramayacağını düşünen ahmaklardan mısın sen de?!
Karşısındaki adamın yüzü öfkeden kızarırken sesli sesli birkaç kez soludu. Uzanıp mutfağın kapısını kapattıktan sonra iki adımda onun yanına ulaştı. Genç kadın böyle bir şey beklemediğinden olsa gerek yutkunma gereği duymuştu. Aslında kendisi de neden böyle bir çıkış yaptığını bilmiyordu. Onun yanındayken tepkilerini kontrol edemiyordu.
-Beni ne zaman ciddiye alacaksın?
Kadın kendisine yöneltilen soru ile gözlerini kaçırırken Kerem inatla ona bakmaya devam ediyordu.
-Ben sadece bir yanlış yaptım ve bunu kabul ediyorum ama ne sana ne halana ve Umay’a zarar vermedim. Bak seni nasıl inandırabilirim bilmiyorum ama ben kötü bir adam değilim, benim tek suçum seni O zannetmek. Hatamın özrü olmaz biliyorum ama kendimi affettirebilmek için çabalıyorum Zeynep, ben seni seviyorum! Ama sen inatla görmüyorsun benim attığım her adımda sana çıkmak için açtığım her kapıda önüme bir engel çıkarıyorsun. Sen inatsan ben de inadım sen den vazgeçmeyeceğim!
Genç kadın karşısındaki adamın sakince ama tane tane söylediği kelimelerle daha çok gerilirken ona yeniden onu sevdiğini söylemiş olması heyecanını sanki mümkünmüş gibi daha da arttırmıştı. Fakat o bunları düşünmeyecek heyecanını belli etmeyecekti.
-Zorla mı ya, zorla mı?! Bak benim o gün senin teklifini kabul etmem hataydı tamam mı anlık bir kararla geldim seninle ve bulunduğumuz ortam ve alkolün verdiği gevşeme ile yakınlaştık ama bu kadar, fazlası yok!
Kerem ona alaycı bir şekilde bakarken “Öyle mi?” deyip gözlerini onun gözlerinden çekmemiş karşısındaki kadın da onun gibi gözlerinin içine bakıp sadece “Öyle” diye karşılık vermişti. Kerem ani bir hareketle onun yüzünü elleriyle kavrayıp kendine çektiğinde dudakları çoktan kadının dudaklarıyla buluşmuştu. Zeynep bir anlık duraksamanın ardından kendisinin de şaşırdığı bir şey yapıp adama karşılık vermişti. Adam bunu beklemediği için bir anlık şaşkınlık yaşasa da hemen toparlanmış onu sanki mümkünmüş gibi daha çok kendine çekmiş bir müddet dudaklarının ayrılmasına izin vermemişti. Dudaklarını hiç istemese de kadının dudaklarından ayırabildiğinde nefes nefese alınları birbirlerine yaslanmış bir şekilde kalmışlardı bir süre. Zeynep, tezgah ve Kerem’in arasında sıkışmış nefesini düzene sokmaya çalışırken az önceki yaptığı şeyin kavgasını veriyordu içinde.
“Romantik bir ortam ya da alınmış bir alkol yok, şimdi neden karşılık verdin Zeynep? Ben seni öpme ya da seninle olma isteğimin sebebini biliyorum o hissime sahip çıkıyorum ama sen bunu yapabilir misin?”
Genç adam daha fazla bir şey söylemeden evden çıkarken arkasında bıraktığı kadın da kendisine dahi cevap vermek istemediği sorular ile onun ardından bakakalmıştı.

Yorumlar