İkiz Nehirler-13
Önündeki dosyaları
incelerken aklına yine iki gün önce genç kadının yaptığı gelmişti. Yüzünde bir
gülümseme oluşurken kafasını iki yana sallayıp şu içinden neler geçiyor benimle
ilgili bir öğrenebilsen dedi. Olanları Selim’e anlattığında ‘Sana inceden kur
yapıyor bence’ demişti her zamanki muzipliğiyle. Kur yapmadığına emindi zaten
şu koşullarda ondan kur yapmasını beklemek tam bir aptallık olurdu. Ona
güvenemiyordu genç kadın farkındaydı, nasıl güvenecekti ki?! Aptal gibi tüm
öfkesini ona kusmuştu ama öğrenince yaptığı yanlışı fark etmişti sonuçta. Bu
düşüncesinin saçmalığına kızdı Kerem, sonuçta o gün yaptığının hiçbir bahanesi
olamazdı ne olursa olsun onu korkutmuştu. Onu en çok yaralayan kişi olan Sedef
değil miydi karşısında çıkmasının sebebi? Kolay şeyler yaşamamıştı ve haklı
olarak şüphe duyuyordu bu davranışından dolayı onu suçlayamazdı. Onu seviyorsa
çabalamayı bilmeliydi, sevgi çaba gerektiren bir histi ve o buna kesinlikle
değerdi. Açılan kapı düşüncelerinden sıyrılmasını sağlarken giren kişi ve
söylediği onu gülümsetti.
-Beni özledin mi?
-Hayret bugün geç
kaldın.
Selim aldığı kahve
ve sandviçi onun önüne bıraktıktan sonra tekli deri koltuklardan birine oturup
konuşmaya başladı.
-Derin ile
kahvaltıya gittik, o yüzden geç kaldım.
Arkadaşı adına çok
mutluydu Kerem, onun sevgisinin Derin’de karşılık bulduğunu öğrendiği günden
beri ayaklarının yere basmayışını izliyordu. Defne’yi kaybettikten sonra
yaşadığı o buhranda çıkmıştı karşısına Selim ve onun tüm huysuzluklarına
asiliklerine rağmen onu bırakmamıştı. Zaten orada ondan başka kimsesi de
olmamıştı. Defne’yi kaybetmiş olmanın acısı içini kor gibi yakarken aylarca ne
yapacağını bilemeden öfkeyle ya etrafa saldırmış ya da sessizce kabuğuna
çekilmişti. O kadar dengesiz davranmıştı ki bir dönem hayatının hiçbir zaman
düzene girmeyeceğini düşünmeye başlamıştı. Fakat sonrasında Selim’in onu yalnız
bırakmaması ve tabii ki babasının etkisi onun yeniden kendisini toparlamasını
sağlamıştı. Defne gitmişti belki ama babasını da kaybetmeye dayanamazdı.
İstanbul’a geldiğinde aklında hep Sedef’i bulmak vardı ve Sinan ona
bulduklarını söylediğinde “Şimdi ne yapacağım?” diye düşünmüştü içinden.
Bulmuştu ama ne yapacaktı ya da onun yaptığı gibi kötülük yapabilecek miydi?
İçten içe bunu yapamayacağını bilse de o gün o işe kalkışmıştı ve Sedef sanarak
Zeynep’i kaçırmıştı. Zeynep’in yerinde Sedef olsaydı yine de bir kötülük
yapamazdı, bir insana zarar vermek öldürmek çok başkaydı… Selim o dönemde de az
dil dökmemişti, sen bu değilsin böyle bir adam olamazsın diye defalarca kavga
etmişti. Haklıydı da… Böyle bir adam olmak istemiyordu Kerem, sakin huzurlu bir
adam olmak istiyordu sadece ve bunu yakalama fırsatı vardı. Zeynep onun
şansıydı… Zeynep’i kaybetmeyecekti zor olacaktı belki ama onu kazanmayı
başaracaktı, buna inanıyordu.
-Tuna ile konuştun
mu hiç?
Selim’in
konuşmasıyla bakışlarını ona çevirirken kafasını iki yana salladı.
-Aslında aradım ama
açmadı, o gün Burçin ile aralarında bir sorun vardı belli ve bu canını
sıkıyordu haklı olarak. Ben de sana soracaktım konuştun mu diye aklım onda kaldı
dedi ensesini kaşırken.
-Annesi kansermiş
onu öğrenmiş, Burçin onun için kaçıyormuş ondan.
Kerem şaşkınlıkla
arkadaşını dinlerken;
-Burçin nereden
öğrenmiş? Hem böyle bir şeyi neden saklamışlar? Şunu baştan anlatsana dedi.
Selim, Tuna’nın
kendisine anlattıklarını arkadaşına da anlatırken Kerem şaşkınlıkla dinledi
olanları. Burçin hiç öğrenmese babası bunu Tuna’dan saklayacak mıydı gerçekten?
Bir süre daha konuştuktan sonra Tuna’ya ulaştılar ve buluşmak üzere
sözleştiler. Onlar geçen gün buluştukları meyhaneye giderken Zeynepler de
sözleşmiş onlara yakın bir meyhaneye gitmişlerdi. Tuna bildiğini belli etmek
istemese de duyguları kendini ele vermiş anne ve babası onun öğrendiğini
anlamışlardı. Babasına olan öfkesini annesinin yanında yansıtmak istemeyen adam
ona sadece yalnız kaldıkları zaman ‘Sana bunun hesabını sonra soracağım baba’
demişti sadece. Annesine iyi olacağını, onun yanında olduğunu söylemiş ertesi
gün onunla beraber hastaneye gitmişti. İyi olacağına inanmak istiyor aklına
kötü bir şey getirmiyordu. Doktor da umut verici konuşmuş çok daha başlarda
farkına varıldığı için ameliyatla kitlenin alınıp bu durumun önüne
geçilebileceğini söylemişti. Keremler buluşmuş bir süre sonra siparişlerini
vermişler sohbet etmeye başlamışlardı. Tuna’ya annesinin durumunu sorup onun
yanında olduklarını dile getirmişler bir müddet bu konu hakkında konuşmuşlardı.
-Burçin’e
kızmasaydın sonuçta o da tesadüfen öğrenmiş.
Tuna önündeki
ikinci kadehi de bitirdikten sonra uzanıp bardağını yeniden doldururken;
-Onun bir suçu yok
ki… O olmasa belki de hiç öğrenemeyecektim. Asıl kızmam gereken babam onun bunu
benden saklamış olmasına hâlâ hazmedemiyorum. Tamam, annem şu anki
psikolojisinden dolayı öğrenmemi istememiş olabilir ama o nasıl saklar böyle
bir şeyi… Sonra soracağım bunun hesabını şimdi değil… Annem iyileşsin şu
ameliyatı atlatsın şu an başka hiçbir şey istemiyorum dedi.
-Burçin’i
seviyorsun sen.
Selim’in sorusuyla
yüzünde bir gülümseme oluştu adamın. Onu seviyor muydu? Evet, seviyordu. Onunla
tartışmayı bile seviyordu. Üç gündür her fırsatta yanında olmuştu genç kadın,
onu yalnız bırakmamıştı.
-Bu gülümseme
yeterli bir cevap bence diyen Kerem’e göz kırparken kadehini yukarı kaldırıp
onların da kadehlerini havalandırıp tokuşturmasını bekledi.
-Ee sen n’aptın
heyecanlı aşık?
Tuna’nın sorusu ile
yüzünde geniş bir gülümseme oluşan Selim elleriyle gür siyah saçlarını geri
atıp;
-Bu kardeşiniz
yakında evleniyor dedi.
-Oğlum bu ne hız,
ne ara karar verdiniz?
Tuna onu sorguya
çekerken Kerem’de arkadaşının gözlerindeki parıltıyla Derin’i anlatmasını
dinledi. Selim daha önce hiç hissetmediği duyguları tecrübe ederken daha fazla
beklemenin bir anlamı olmadığına kanaat gelmiş Derin’i de bu fikrinde ikna
etmişti. Derin bir yandan yaptıklarının çılgınlık olduğu düşünse de diğer yandan
ilk defa yaşadığı bu duyguların onda bıraktığı heyecanlı etkisine bırakmak
istiyordu kendisini. Selim her zamanki muzipliğiyle karşısında oturan Kerem’e
göz kırpıp;
-Senden de böyle
bir atak bekliyoruz dedi.
Arkadaşı ona
umutsuz gözlerle bakarken;
-Belki bir gün olur
ama bu kadar çabuk olamayacağı kesin kardeşim dedi.
Onlar sohbet etmeye
devam ederlerken Zeynepler de bir yandan önlerindeki mezelerden atıştırıp bir
yandan yaşananları konuşuyorlardı. Burçin olanları, Tuna’nın tepkisini anlatmış
önündeki kadehle oynarken Derin’de onu üzgün gözlerle izliyordu.
-Doktor şükür ki
çok umut verici konuşmuş, babası nasıl bunu yapar anlamıyorum. Sizin aranız
nasıl peki?
-İyi galiba
bilmiyorum bu fırtına öncesi sessizlik mi, içinde bana karşı da beslediği bir
öfke var mı emin olamıyorum… Elimden hiçbir şey gelmiyor ve bu gerçekten çok
zor bir durum, sadece yanında oluyorum yalnız bırakmıyorum ama bir faydası var
mı gerçekten onu da bilmiyorum.
Genç kadın
cümlesini bitirdikten sonra önündeki kadehi tek seferde bitirirken sıkıntılı
bir nefes verip başını ellerinin arasına aldı.
-Bence yanlış
düşünüyorsun seni suçlasaydı yanında olmana izin vermezdi, hem sana karşı olan
hislerini biliyorsun.
Zeynep cümlenin
sonunda hafif ima ile ne demek istediğini belli ederken genç kadının kafasını
sallayıp “Biliyorum, duygular karşılıklı” dedi.
-E daha ne o zaman
bak annesi iyi olacak her şey güzel olacak inan sen de, yapma böyle arkadaşım.
Derin yanında
oturan genç kadının sırtını okşarken O da kafasını ona çevirip;
-Güzel olacak gerçekten
değil mi dedi.
İnsan umutsuzluğa
düştüğünde, çıkmaza sürüklendiğinde hep birilerinin ona düzelecek demesini
beklemez miydi zaten? Buna inanmak, inandırılmak isterdi. Başka türlüsü mümkün
olmaz, aksi halde katlanılmazdı.
Bir süre daha bu
konu hakkında sohbet ettikten sonra Derin biraz olsun kasvetli havayı
dağıtabilmek için yeniden konuşmaya başladı.
“Biz galiba
Selim’le evleneceğiz”
İki kadın
şaşkınlığı ve mutluluğu aynı anda yaşarken aynı anda sordular.
-Nasıl, ne ara
oldu?
-Bizde
toplandığımız gün oldu, her ne kadar içimdeki o filizlenen hisleri göz ardı
etmek istesem de yapamadım. Selim o gün kendi hislerini açınca sanki benimkiler
de dökülmeye hazırmış gibi bir anda çıkıverdi dudaklarımdan. Hem korkuyorum hem
istiyorum, biliyorum çok erken farkındayım yani biz daha birbirimizi
tanımıyoruz doğru dürüst ama bir yandan da çok istiyorum.
-Gerçekten
istiyorsan hissettiklerinin peşinden git, Selim gerçekten çok iyi bir insan.
Burçin arkadaşına
gözlerini kısmış bakarken;
-Arkadaş hep
hislerinin peşinden gider dedi.
Zeynep onun attığı
taşın farkına varmış göz devirirken;
-Ben gittim gördüm,
bu söylediğim benim için geçerli değil dedi.
Kadın önündeki
kadehi tek seferde bitirirken uzanıp boşalan kadehleri doldurdu.
-Onu kastetmediğimi
biliyorsun neden o götlalesini anıyorsun ki şimdi.
-Boş versene Burçin
ne olacak Allah aşkına Kerem farklı mı olacak? Onun karşıma çıkma sebebinin
altında bile bana en büyük zararı veren var, ne bekliyorsun.
-Kerem, Sedef’in
yaptığı yanlışlar yüzünden senin karşına çıkmış olabilir ama bu onun kötü
olduğu ya da sana aynı şeyleri yaşatacağı anlamına gelmez canım benim anla
artık bunu. Evet, o gün yaptığı yanlıştı ama emin ol karşısındaki sen değil
Sedef de olsa zarar veremezdi. O kötü biri değil, sen hastanedeyken canından can
gitti ben gördüm ya. Benim ne kadar şüpheci olduğumu sen biliyorsun öküz
altında buzağı arayan bir insanım ama Kerem sana duyguları konusunda yalan
söylemiyor, intikam alma gibi bir niyeti yok.
-Sen benim
arkadaşımsın ya benim tarafımı tutman lazım! Kerem’in avukatlığını yapıyorsun
bana karşı resmen.
-Ben haklıyı
savunuyorum sana, Kerem sana karşı dürüst davranıyor ama sen buna inanmamakta
ısrarcısın.
Zeynep önündeki
kadehi içip sıkıntıyla solurken parmaklarını saçlarının arasında geçirip
kafasını iki eli arasında sıkıştırdı. Ona olan hislerini görmezden gelmek
zorundaydı, güvenemezdi. Güvenemiyordu da… O gece ona nasıl o kadar yakın
olabildi nasıl karşı koyamadı bilmiyordu ama bildiği tek şey güvenemezdi,
yeniden kalbinin kırılmasına izin veremezdi. Aslında o gece sonunda ne
olacağını bile bile ateşe atmıştı kendini, sözleri miydi yoksa ona olan
yaklaşımı mıydı bilemiyordu onu kendisine daha çok çeken. O akşam yanlış yapmış
duygusal bir boşlukla onun kendisine olan yakın davranışlarına izin vermişti. O
zaman kendisi neden onu dövmesinden öpmüştü? Dudaklarını dövmesinin üzerine
bastırdığında aldığı nefesle ciğerlerine dolan hava ve onun kokusu yeniden
dolmuştu burnuna. Burçin arkadaşını dikkatle izlerken onun içindeki fırtınanın
ve karmaşanın bir kez daha farkına varmıştı. O ne kadar saklamaya çalışsa da
onu düşünürken yüzünün aldığı hal onun hislerini ele veriyordu. Onu daha fazla
sıkıştırmayacaktı, er ya da geç duygularının farkına varacaktı o da biliyordu.
Konu tekrar
değişmiş Ahu’ya gelmişti. Zeynep gün içerisinde yanına gelen genç kız ile
ilgili konuşurken onun hâlâ olanlardan dolayı kendisini suçladığından
bahsetmişti. Ona da söylemiş olanların kendisiyle bir ilgisi olmadığı konusunda
ikna etmeye çabalamıştı ancak ikna olmuş gibi görünse de içten içe kendisini
suçladığını biliyordu.
-O kadar zor şeyler
yaşamış ki kardeşiyle o haberlerde duyduğumuz vah vah deyip iki dakika sonra
unuttuğumuz olaylar onların hayatı olmuş. Neyse ki babası da abisi de hapse
girdiler ve artık onlara zarar veremeyecekler.
-Evet, şükür ki
hemen yakalandılar daha fazla zarar veremediler kızlara. Şimdi de Burak’ın
ailesi onların görüşmesini istemiyormuş galiba, Ahu pek bir şey anlatmadı ama
Burak’ı sorduğumda bir süredir görüşmüyoruz dedi. Onlar da kendilerince haklı
ama bu kızların ne suçu var ki… Ailelerini onlar seçmedi ki, hem kim ister ki
böyle bir babaya, abiye sahip olmayı. Bir de şey dedi… O, onlara burs vermeye
başlamış. O gün hastanede tanışmışlar galiba başına gelenleri duyunca ona ve
Gonca’ya Selim vasıtasıyla ulaşmış okulları bitene kadar onların eğitimini
üstlenmiş. O gece sosyal hizmetlerden gelenleri de araya girip o ikna etmiş,
Gonca’nın yurda götürülmesine engel olmuş.
Kerem’in bu
davranışı ne kadar belli etmese de genç kadının çok hoşuna gitmişti. Ahu’ya
kendi imkanları doğrultusunda yardım etmeye çalışıyordu ve bugün genç kız
yanına geldiğinde ona Kerem abinin şirketi bize burs vermeye başladı, dil
kursuna da gideceğim. Ayrıca bu yaz onun yazılım işlerini yapan anlaşmalı
şirketlerinde de staj yapacağım demişti.
Keremler şirket
bünyesinde birçok öğrenci için yıllık fon ayırıyorlar ve onlara destek
oluyorlardı. Ahu ve Gonca’nın hikayesini Selim’den öğrenince Selim’e burs
konusunu açmıştı ve Selim, Gonca’nın Kerem ise Ahu’nun eğitimini
üstlenmişlerdi.
Üç kadın kâh gülüp
kâh hüzünlenirken bir müddet daha sohbet etmişler bir şişeyi bitirmişlerdi. Üçü
de alkolün etkisiyle gevşerken Derin boş kadehini havaya kaldırmış;
“Doldur saki!”
diyordu.
Kapıdan giren
adamlar onların bu hallerini çattıkları kaşlarıyla izlerlerken onlar da arkada
çalan Müzeyyen Senar şarkısına eşlik ediyorlardı. Selim akşamüstü Derin ile
konuşurlarken onların da buluşacağını öğrenmişti. İlerleyen saatlerde genç
kadının gönderdiği mesajlarındaki harflerin yer değiştirmesiyle alkolü fazla
kaçırdıklarını anlamış arkadaşlarını da alıp buraya gelmişti.
Onları ilk gören
Burçin olmuştu ve kıstığı gözleriyle karşısındaki adama bakıp;
-Hep böyle oluyor
çok içince olmayacak şeyler görüyorum demişti.
Tuna onun kendisine
bakarak söylediği cümleye gülerken yanında oturan Derin’de oturduğu yerden
doğrulup kollarını açarak;
-Sevgilim gelmiş
demişti.
Zeynep onların ne
dediğini anlayamazken yanında duran boş sandalyeye kolunu atıp kafasını arkaya
çevirdiğinde onu görmüştü. Midesinde garip bir hareketlenme hissederken bunu
çok kaçırdığını düşündüğü içkiye yordu.
Selim kendisine
kollarını açmış olan sevgilisinin yanına gidip sarılırken bir yandan da onun
çantasını almış “Arkadaşlar ben hesabı hallediyorum, herkes kendi mıntıkasına
düşeni alsın. Ben benimkini aldım gidiyorum” diyerek yanlarından uzaklaşmıştı.
Burçin ise yanına
gelen Tuna ile ayağa kalkmış yanağına dokunduktan sonra “Bir dakika ya sen
gerçekmişsin” demişti. Tuna onun bu haline gülerken “Evet hayatım ben gerçeğim
ama keşke senin şu halin hayal olsaydı. Ne bu küfelik olmuşsun” diye ona şaka
ile karışık çıkışmıştı. Burçin ise yüzünü buruşturup kafasını iki yana
sallarken elini genç adamın ağzına bastırmış “Üf çok konuşuyorsun başım ağrıdı,
hadi gideceksek gidelim” demişti. Onlar da gittikten sonra Kerem kısa bir an
duraksasa da sonra konuşmaya başlamıştı.
-Hadi gidelim.
-I ıh ben tek
giderim.
-Bu halde tek
başına nasıl gideceksin acaba?!
Adam kendisini
arkasında bırakmış kadının düzgün yürümeye çabalarını izledi bir süre. Beraber
dışarı çıktıklarında önce etrafa bakınmıştı. Selim’in arabası ile beraber
geldikleri için kendi arabası yoktu. Yanındaki kadına döndüğünde;
-Araba ile mi
geldin? Diye sordu.
-Evet, park sorunu
olduğu için otoparka bırakmıştım.
Otoparka yürüme
mesafesi olduğu için Kerem kararsız kalırken;
-Oraya kadar
yürüyebilir misin peki? Diye sordu.
Kadın onun bu
sözünü duymazdan gelip yürümeye başlarken adam da cevabını aldığı için sessizce
onu takip etmişti. Bir müddet sessizce yan yana yürüdükten sonra genç kadın
burnuna gelen kahve kokusu ile durmuş “Gel sana kahve ısmarlayayım” deyip
kokunun geldiği küçük kahve dükkanına girmişti. Kerem onun sarhoş olup
olmadığını kestirememişti ama ayık olan Zeynep’in de ona kahve
ısmarlamayacağından adı gibi emindi. İkisi de sade kahvelerini söyledikten
sonra genç kadın bir müddet camdan dışarıyı izledi. Saatin geç olması bir nebze
de olsun kalabalığı azaltmıştı ve yeni yıla günler kaldığı için her yer ışıl
ışıldı.
“Eskiden yılbaşı
akşamlarında halam önceden hazırlık yapar, bize çok güzel bir sofra kurardı.
Babam eğer izin alabilmişse bizimle olurdu ve hep beraber girerdik yeni yıla.
Yeni dilekler, umutlar sanki yeni bir sayfa açılıyormuş gibi düşünür nasıl iple
çekerdim yeni yılı… Bir defasında televizyonda süslenen ağaçları görünce
babamdan ben de istemiştim. Şimdi düşününce kızıyorum kendime ne kadar gereksiz
şeyler istemişim diye… Ama babamın lügatında olmaz yoktu, oldurabiliriz vardı
ve onu da oldurmuştu. Bizim orada kışın fırtına çıktığında bazı ağaçlar zarar
görürdü, o da öyle bir dal bulmuş bir gün inceledi falan sonra bir şeyler
yapmaya başladı. Onu vernikledi ve ayakta durabilecek şekilde destekler yaptı
ama ben öyle boş boş bakıyorum ne çıkacak acaba diye. Sonra evde küçük
ışıklardan kabloyla tesisat yaptı, halamdan o ara bir şey istedi halam da
evdeki iplerden renkli ponponlar ve yeşil yapraklar yapıp iple onları birbirine
bağladı ve hepsi birleşip küçük ışıklar prizle buluşunca ışıl ışıl bir ağaç
çıkmıştı ortaya… Nasıl mutlu etmişti beni yine, yeniden. Sokakları böyle ışıl
ışıl görünce aklıma o günler geldi.”
Zeynep dalgın
gözlerle konuşmasını sürdürürken karşısında oturan adam da onu yüzünde oluşmuş
tebessümle dinlemişti. Önlerine gelen kahvelerini sessizce içerlerken genç
kadın yeniden konuşmaya başladı.
-Bugün Ahu geldi,
onun için yaptığınız şey çok güzel.
Kerem, kadının
neden bahsettiğini anlayınca yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Şirket olarak
bu yardımları yapıyorlardı ama konu hakkında konuşmak pek hoşlandığı bir durum
değildi. Babası daima iyiliğin gizli yapılanının makbul olduğunu söylemiş, öyle
öğretmişti. Kerem rahatsız olduğunu belli eden bir ses tonuyla;
-Onlar yeter ki
okusunlar, vazgeçmesinler biz üzerimize düşeni yapmak için çabalarız her zaman
yanlarında dururuz dedi.
İkisi de cam
kenarında olan masada dışarı bakıyor gibi görünseler de birbirlerinin camdaki
yansımalarına bakıyorlardı. Zeynep genç adamı dinledi sessizce onun da kendi
yansımasını izlediğinin farkındaydı. Bu akşam onu görmeyi hiç beklemiyordu,
buraya neden oturduklarını da bilmiyordu. Aklı başka söylerken kalbi bambaşka
şeyler yapıyor onu çıkmaza sürüklüyordu.
“Sen kötü bir adam
değilsin.”
Genç kadının bu
cümlesiyle şimdi ikisi de birbirinin gözlerinin içine bakmaya başlamışlardı.
Zeynep onun yeşil gözlerine baktı uzun uzun, bu gözler sadece kendisine mi
böyle güzel geliyordu ya da sadece kendisine mi bu kadar güzel bakıyordu emin
olamadı. Başkalarına böyle güzel bakma ihtimali bir an içinde garip bir
duygunun filizlenmesine sebep oldu. Onu kıskanıyor muydu? Aniden düşündüğü
şeyin yanlışlığının farkına varıp kendisine geldi, iyice saçmalamaya
başlamıştı.
“Ama kötü bir adam
olmaman bazı şeyleri değiştirmiyor. Sen bana her baktığında Defne’yi
göreceksin, ben sana her baktığımda Sedef’in yaptığı kötülükleri
hatırlayacağım. O yüzden vazgeç Kerem”
Genç adam onun
dudaklarından ilk kez isminin dökülüşünü duymanın garip heyecanını hissederken
onun bu düşüncesine katılmadığını fark etti bir kez daha. Konuşmak için
dudaklarını araladığında kadın ona izin vermemiş “Hadi kalkalım” dedikten sonra
masadan hızla kalkıp kahvelerin parasını ödemiş ardından oradan çıkmıştı.
Arabanın yanına gidip evin önüne gelene kadar hiç konuşmadılar. İkisi de
arabadan indikten sonra Kerem çağırdığı taksiye bineceği sırada yanından
uzaklaşmak için hamle yapan Zeynep’in kolunu hafifçe yakalayıp;
“Sen aramıza duvar
örmeye çalıştıkça ben yıkmak için katbekat daha fazla çaba göstereceğim, senin
o bahanelerinin hiçbiri benim kabulüm olmayacak kardelen çiçeği. Sen o
karakışın ardından karların altından nasıl güzel yüzünü güneşe dönmüşsün hiç
farkında değilsin ama ben görüyorum, senden vazgeçmeyeceğim” dedi.
Kerem konuşmasını
bitirdikten sonra taksiye binip giderken genç kadın da arkasından bakakalmıştı,
onu gerçekten bu kadar çok mu seviyordu?
*
-Bana karşı içinde
tam olarak ne var çözemiyorum, bana da kızgın mısın anlayamıyorum.
Yanında oturan
kadının kendisi gibi karşıyı izlerken söyledikleri bakışlarını ona çevirmesine
neden oldu. Ona kızgın değildi ama bu aralar yaptıkları, farkında olmadan
söyledikleri belli ki onu incitmişti.
-Sana karşı ne
hissettiğimi mi öğrenmek istiyorsun?
Burçin bakışlarını
ona çevirirken kafasını da aşağı yukarı sallamıştı hızla. Yanında oturan Tuna
ona daha çok yaklaşırken derin bir nefes alıp yanağına elinin tersiyle hafifçe
dokundu önce. Uzanıp dudaklarını dudaklarına bastırdığında bir süre kadının
tepkisini bekledi. Burçin ise bunu beklemediği için ne tepki vereceğini
bilemedi bir an. Kalbi sanki yerinden çıkıp gidecek gibi atıyordu, kuruyan
dudakları heyecanla karşısındaki adama karşılık verirken eli de uzanıp onun
yanağını kavramıştı. Bir müddet sonra dudakları ayrıldığında alınları buluşmuş
sesli bir şekilde nefes alıp veriyorlardı.
“Benim sana
hissettiğim sadece sevgi”
Adamın söyledikleri
yüzünde bir gülümseme oluştururken uzanıp yanağına bir öpücük bırakmış ardından
hiçbir şey söylemeden sadece sarılmıştı.
*
-Çok mu acele
ediyoruz?
-O nereden çıktı
şimdi güzel gözlüm, neden öyle düşündün ki?
-Sen çok çapkın bir
adammışsın, bu beni düşündürüyor.
Derin aklını
kurcalayan şeyleri alkolden de güç alarak karşısındaki adama söylemiş bir nebze
olsun rahatlamıştı. Aklındaki tek şüphe buydu ve düşündükçe şüphesi bir kartopu
gibi büyüyor içini kemiriyordu.
Selim onu eve
bırakmadan önce arabasını sahile sürmüş şimdi deniz kenarında arabanın içinde
oturuyorlardı. Adam yanındaki kadına tamamen döndükten sonra uzanıp ellerini
kavrayıp;
-Bak evet dışarıdan bakıldığında ya da o saçmasapan
dergilerden okuyunca pek güven vermiyor olabilirim ama sana yemin ederim seni
çok seviyorum. O yazılanların çoğu doğru değil zaten o kızların çoğu benim
ortaokul ve liseden arkadaşım, Tuna ve Kerem'de tanıyordur hatta. Bak,
kaygılarını anlayabiliyorum ama ben her gece başka kadınla gönül eğlendiren,
her çiçekten bal alan bir adam değilim, buna seni nasıl inandırabilirim
bilmiyorum ama seni tanıyana kadar ben ciddi bir ilişki ya da evlilik
düşünmedim sadece. Şu an kaygılarının var farkındayım ama sana söz veriyorum o
kaygılarının hepsini yok etmek için elimden geleni yapacağım dedi.
Derin sesli bir
nefes alıp karşısındaki adamın biçimli yüzünü, kendisine sevgiyle bakan gözlerini
izledi bir müddet. Bu içindeki kaygı gerçekten yok olabilecek miydi? Burçin ya
da Zeynep bu konuda Selim’i savunmuşlar onun kendisini üzecek bir şey
yapmayacağını söylemişlerdi ama okuldaki birkaç arkadaşının onların İbrahim’den
dolayı tanıştığını bildiği için genç kadına sık sık onun dergilerden okudukları
çapkınlıklarından bahsetmişler imalarda bulunmuşlardı. Bu durum onun kafasının
karışmasına neden olurken karşısındaki adamın böyle konuşması onun içinin garip
bir şekilde rahatlamasını sağlıyordu. Ancak bu rahatlama kulağına gelen başka
bir söylentiyle yerini yine huzursuzluğa bırakacaktı ve bu durumun kendisi de
farkındaydı.

Yorumlar
Yorum Gönder