İkiz Nehirler-19
Selim, sevgilisini
dersi bittikten sonra okuldan almış beraber sahile gelmişlerdi. Sert havada
denizden gelen soğuk rüzgarla ikisi de kabanlarına daha çok sarılırken bir süre
sessizce yürümeye devam etmişlerdi. Genç kadın kafasındaki soruları göz ardı
etmeye çalışıp yeniden o soruların ve kafa karışıklığının içine girmemeye
çalışırken Selim de sevgilisinin kafa karışıklığının farkındaydı. Aslında ona
elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyor kafasındaki soru işaretlerini
gidermek için çabalıyordu ancak Derin her ne kadar duyduklarımı umursamıyorum
dese de içinde onu kemirip duran şüpheye engel olamıyordu. Genç kadın birkaç
gündür düşündüğü şeyi bir çırpıda söylerken bir yandan da yanında yürüyen
sevgilisine kaçamak bir bakış atmıştı.
-Biz galiba çok
acele ediyoruz.
-Bu da nereden
çıktı şimdi, bunu düşündürecek ne yaptım.
Derin, mavi
gözlerini karşısındaki sevgilisinden artık kaçırmazken uzanıp elini tutmuş
sonrasında konuşmaya başlamıştı.
-Hayır yani sen bir
şey yapmadın ama bilmiyorum kafamda soru işaretleri var ve ben korkuyorum.
Aslında o soru
işaretlerinin cevabını biliyordu ama yine de korkuları, kaygıları geçmiyordu
genç kadının. Etrafındaki herkes Selim’in nasıl uslanmaz çapkın bir adam
olduğunu söylüyordu. Hoş onlar da gazete ve magazin dergilerindeki kadar
biliyordu ama haksız da sayılmazlardı. Selim’in ismini internette sorgulattığında
yanında farklı farklı kadın isimleri ve resimleri görüyordu. Zeynep ve Burçin
ona her seferinde o haberleri dikkate almamasını söylemiş Selim’in onu
sevdiğini dile getirmişlerdi. Aslında o da bunu biliyordu ama bu şüphe denen
şey öyle berbat bir histi ki içini sürekli kemiriyor genç kadının uykularını
kaçırıyordu. Ona güvenmemesinden miydi bu? Asla çünkü güveniyordu ama bu
içindeki sesleri de susturamıyordu. İçinde resmen bir meydan muharebesi vardı.
-Derin, güzel
gözlüm o soruları benimle paylaş ki bir cevap bulabilelim diyen sevgilisi ile
düşüncelerinden sıyrıldı genç kadın.
Bu sırada Selim
sahil kenarındaki bir kafeye oturmaları için Derin’i yönlendirmiş beraber içeri
girip boş buldukları bir masaya geçmişlerdi. Selim sevgilisinin karşısına
oturduktan sonra aynı sorgulayan bakışlarını yeniden ona yöneltmişti.
-Geçmişte
yaptıkların...
Adam onu daha
dikkatli dinlerken;
-Ne yapmışım
geçmişte? Diye sordu.
-Çapkınlık
Selim onun
söylediği şeye göz devirip kafasını iki yana sallarken;
-Sevgilim saçmalama
lütfen, ben seni sana aşık olduğuma daha nasıl ikna edebilirim söyler misin?
Üstelik sana daha önce de söyledim o benim yanımda yazılan çoğu kadınla bir
ilişkim olmadı bile, haberciyim diye geçinenlerin anlamadan dinlemeden magazine
malzeme çıkarma girişimiydi. O kızların çoğunu Kerem ve Tuna’da tanıyor aynı
lisede okuduğumuz kızlar. Tamam, kabul ediyorum senden önce ilişkilerim oldu
ama ben sana bu kadar aşıkken seni incitecek bir şey yapmam Derin. Hiçbir
kadına yapmam, bu söylediğin ima ettiğin şey çok kötü bir şey ben o kadar
aşağılık bir adam mıyım?
Selim günlerdir
aralarında karabulut gibi dolaşan bu durumun artık kendi canını sıkmasına da
mani olamamış bunu karşısındaki kadına da yansıtmıştı. Günlerdir ondaki bu
garip durgunluğun farkındaydı ve onu bu konu hakkında ikna etmeye çalışıyordu
ama gördüğü kadarıyla arpa boyu kadar yol kat edememişlerdi. Onu ne kadar çok
sevdiğini görmüyor muydu nasıl böyle düşünebilirdi aklı almıyordu. Kızgınlığını
ve kırgınlığını belli eden bakışlarını karşısındaki kadından çekmezken onun
mavi gözlerini kendisinden kaçırışını izledi bir süre. Genç kadın öne eğdiği
başını kaldırmadan saçlarını kulaklarının arkasına atarken konuşmaya başladı.
-Bak ben de seni
seviyorum ama adını duyan herkes magazin sayfası manşetlerinden bahsetmeye
başlıyor. Ben sadece korkuyorum, senin beni üzecek bir şey yapmayacağını
biliyorum ama içimdeki bu kaygıyı da söküp atamıyorum.
-Sen bana
güvenmiyorsun Derin bizim asıl sorunumuz bu, güvenmiyorsun. Benim önceden
yaptıklarım yüzünden beni yargılıyorsun, önyargılarını yıkamıyorum ben senin.
Biz tanıştığımız günden beri ben senin önyargılarınla mücadele ediyorum, ben
seni sana olan aşkıma inandıramıyorum ve şimdi düşünüyorum da galiba haklısın
biz çok acele ediyoruz. Ben sadece kendi açımdan düşünmüşüm kendi kalbimin
sesini duyup ona göre hareket etmişim. Senin için her şeyi göze alabilirim ama
seninle güvensizlik konusunda savaşamam Derin, sana o gün annemle babamı
anlattım ben ve en az onlarınki kadar güzel bir aşk yaşayacağıma seninle inandığımı
söyledim ama bu senin için bir anlam ifade etmiyormuş. Sen düşünmeye devam et
eğer aptal insanların ne söylediklerini boş verip kendi düşüncenle bir karara
varabilirsen tekrar konuşuruz.
Selim daha fazla
bir şey söylemezken önündeki soğumuş çaya baktı bir süre boş gözlerle.
Karşısındaki kadına o kadar öfkeliydi ki böyle düşünmesi çok canını sıkıyordu.
Demek ki onun bu zamana kadar söylediği şeyler, hareketleri hepsi onun için bir
şey ifade etmemişti. Sevgilisinin itiraz etmek için bir şeyler söylediğini
duyunca bakışlarını yeniden ona çevirip düz bir ifadeyle “Kalkalım mı artık?
Seni eve bırakayım benim de işlerim var şirkete döneceğim” demişti. Kadın onu
kırdığının farkına varmıştı ve artık pişmanlığı fayda etmeyecekti belliydi.
Çaresizce kafasını aşağı yukarı sallarken kalkan adamın arkasından o da
sessizce arabaya gitmişti. Yol boyunca hiç konuşmamışlardı. Derin evin önüne
geldiklerinde hiçbir şey söylemeden onun inmesini bekleyen Selim’i izlemişti
bir müddet üzgün gözlerle.
-Ben sana
güveniyorum.
Dudaklarından bir
fısıltı gibi dökülmüştü kelimeler ve söyledikleri karşısındaki adamı burukça
gülümsemesine sebep olmuştu. Bir süre tepkisiz kaldı genç adam bir şey
söylemedi sonunda derin bir nefes alıp yanındaki kadına döndüğünde onun
kızarmış mavi gözleriyle buluştu gözleri. Onu üzgün görmeyi asla istemiyordu
ama şu durumda ne yapabilirdi ki? Zaten elinden geleni yapmış onu aşkına
inandırmaya çalışmıştı ama gördüğü kadarıyla olmuyordu. Galiba kendisi de çok
acele etmişti onu sıkboğaz etmiş, her şey bir an önce olsun istemişti. Uzanıp
sevgilisinin saçını okşarken titrek bir nefes alıp “Güvenmiyorsun, güvendiğini
sanıyorsun. Güvenmekle güvendiğini düşünmek bambaşka hisler… Sen haklısın çok
aceleci davrandık, senin hislerinin de en az benim kadar net olduğunu aklında
bir soru işareti olmadığını düşünüp hamle yapmıştım ama yanlış yapmışım” Selim
daha fazla konuşmazken Derin bir şeyler söylemek istedi ancak şu an konuşmanın
hiçbir fayda getirmeyeceğinin fark etti. Daha fazla bir şey söylemeden sessizce
arabadan inerken adam da arabasını yeniden çalıştırıp oradan uzaklaştı.
*
Zeynep okula
geldiğinde odaya yaklaştıkça ayakları geri geri gidiyordu sanki. Odasının
kapısını açıp onun burada olmadığını fark ettiğinde derin bir nefes almıştı.
Kendi masasına oturduğunda gözü bir an karşı çaprazındaki masaya kaymıştı.
Bugün dersi vardı, biliyordu ve şimdi de büyük ihtimalle dersteydi. Genç kadın.
Ondan kaçsa da onunla ilgili düşüncelerden kaçamıyordu artık farkındaydı.
Sürekli onu düşünüyor aralarındaki o çekim kendisine olan yaklaşımı ya da
dokunuşu aklına geldikçe karşı konulamaz bir biçimde heyecanlanıyordu. Ondan
daha ne kadar kaçabilirdi bilmiyordu Zeynep, kafasını iki yana sallayıp önüne
döndüğünde bilgisayarını çantasından çıkardı. Masanın üzerinde duran not
defterini açtığında önüne çıkan not kağıdı kaşlarının çatışmasına neden oldu.
Fakat notu okudukça şaşkınlığının yerini heyecan aldı
.
"Aşk sizi
çağırdığı zaman onu izleyin... Yolları zorlu ve dik olsa da.
Kanatları sizi
sardığı zaman, ona teslim olun. Tüyleri arasına gizlenmiş kılıç sizi
yaralayacak olsa da. Hem aşk sizinle konuştuğu zaman, ona inanın. Bahçeyi
tarumar eden kuzey rüzgarı gibi darmadağın etse de düşlerinizi sesiyle.
Çünkü aşk
taçlandırdığı gibi çarmıha da gerer sizi. Hem besler, büyütür hem de budar sizi.
Yücelerinize
tırmanıp okşar, sever güneşte titreyen en körpe dallarınızı. Derken inip
köklerinize, sarsar toprağa sıkı sıkıya tutunuşlarını.
Mısır demetleri
gibi derer sizi aşk. Harman yerinde dövüp çırılçıplak bırakır. Kabuklarınızı
elemek için kalburdan geçirir. Apak edinceye kadar öğütür sizi. Yumuşayana
kadar yoğurur; sonra da atar kutsal ateşine, Tanrı'nın kutsal şölenine
kutsal ekmek olasınız diye.
Aşk bütün bunları,
yüreğinizin sırlarına ermeniz ve bu bilgiyle Hayat'ın yüreğinin bir parçası
olabilmeniz için yapacaktır.
Fakat eğer
korkularınızda sadece aşkın huzurunu ve hazzını aramaksa muradınız... O zaman
çıplaklığınızı örtüp aşkın harman yerinden çıkın daha iyi. Girin güleceğiniz
ama doyasıya gülemeyeceğiniz, ağlayacağınız ama bütün gözyaşlarınızı
dökemeyeceğiniz o mevsimsiz dünyaya.
Kendinden başka
bir şey vermez aşk ve kendinden başkasından almaz. Ne sahip olur aşk ne de
sahip olunmak ister. Çünkü aşka aşk yeter.
Sevdiğiniz zaman
''Tanrı yüreğimde'' değil, ''Tanrı'nın yüreğindeyim'' deyin. Sanmayın aşkın
rotasını çizebileceğinizi, çünkü aşk sizin rotanızı çizer, sizi buna layık
bulursa eğer.
Aşkın kendini
gerçekleştirmekten başka tutkusu yoktur. Fakat aşıksanız ve arzularınız
olacaksa mutlaka şunlar olsun arzularınız: Erimek ve akan bir dere olmak
ezgisini geceye söyleyen.
Tanımak haddinden
fazla şefkatin sızısını. Yaralanmak kendi aşk idrakinizle; kan ağlamak
isteyerek ve sevinçle.
Şafak vakti
kanatlanmış bir yürekle uyanmak ve minnet duymak yine aşkla dolu yeni
güne; öğleyin dinlenmek ve aşkın vecdini düşünmek derin derin; akşamleyin
eve şükranla dolup taşarak dönmek; sonra da uyumak yüreğinizde sevgiliye
bir dua ve dudaklarınızda bir övgü şarkısıyla."
Zeynep’in kalbi
okuduklarıyla mümkünmüş gibi daha da hızlı çarparken kapının açılmasıyla yerinden
sıçrayıp elindeki notu buruşturduktan sonra masanın altına sakladı.
-Aaa geldin mi? Az
önce geldiğimde yoktun ben de not bırakmıştım sana.
Devrim'in
söyledikleriyle kaşları çatılırken genzini temizleyip;
-O notu bırakan sen
miydin? Diye sordu.
Devrim hem gülerek
hem de kaşlarını çatarak;
-Evet bendim ama
neden bu kadar şaşırdın ki anlamadım dedi.
Zeynep hızla
kafasını sallayıp "Yok bir şey" derken elindeki notu da belli
etmemeye çalışarak masanın altındaki çöp kovasına attı. Devrim’in böyle bir not
bırakmış olması kafasını kurcalarken böyle bir not bırakıp hiçbir şey yokmuş
gibi davranması da ayrıca şaşırtmıştı genç kadını. Hem notu görünce neden
aklına Kerem gelmişti ki sanki?! Sonra bu düşündüğüne kızdı genç kadın kendini
kandırıyorsun dedi. Ne kadar kabullenmek istemese de bazı şeylerin farkındaydı,
belki de farkında olmak korkutuyordu onu. Zaten Devrim'in notu ben bıraktım
demesi onda hayal kırıklığı yaratmamış mıydı?
Bu düşünceleri yüzünden kafasını hızla iki yana sallayıp kendine geldi.
Saçmalamaya başlamıştı artık. Karşısındaki adam onun bu hareketlerini dikkatle
izlerken;
-Sen iyi olduğuna
emin misin? Diye sordu.
Zeynep genzini
temizleyip duruşunu dikleştirdikten sonra;
-Evet iyiyim dedi.
Zeynep'in
söyledikleri pek inandırıcı gelmese de Devrim;
-E tamam o zaman
hadi kahve yap da içelim artık dedi.
Zeynep tamam
anlamında kafasını sallayıp oturduğu sandalyeden doğrulduğunda arkasında kalan
kahve makinesine döndü ve bir not ile karşılaştı. Eline aldığı ve kutudaki
atıştırmalıkları görünce bir an hangi notu kimin yazdığını anlayamadı.
"Bir kahveye
hayır demezsin herhalde"
-E hani notu
okumamışsın ki
Zeynep hızla
arkasına dönüp;
-Sen bunu mu
yazdın? Diye sordu.
Devrim ona sorgular
gözlerle bakarken;
-Başka kim not
yazdı ki? Diyerek sorusuna soru ile karşılık verdi.
-Hiç kimse
Zeynep'in bir anda
kestirip attığı şey pek inandırıcı gelmese de çok fazla üstelemek istemedi
Devrim. Zeynep'in ona karşı duygularının hiçbir zaman kendi hissettikleri gibi
olmayacağının farkındaydı. Anlamıştı artık ama şansını biraz daha zorlamak
istiyordu.
-Kahveyi hazırladım
biraz demlensin.
Zeynep'in
söylediğine sadece kafasını aşağı yukarı sallamakla yetindi.
-Umay nasıl?
Zeynep
gülümseyerek;
-Çok iyi dedi.
-Babasıyla hiç
görüşmüyor musunuz? Yani küçücük çocuk sonuçta ve babasını soruyordur illaki.
Umay, Zeynep'e bir
iki kez daha babasını sormuş ancak Zeynep geçiştirmeyi başarmıştı. Bu
geçiştirmeler daha ne kadar devam ederdi bilmiyordu.
-Hayır, zaten gerek
de yok. Ben ona hem anne hem baba olurum.
-Biliyorum yaparsın
ama ya bir gün...
Devrim cümlesini
tamamlamadan Zeynep araya girmiş konuşmaya başlamıştı.
-Kahve hazır
olmuştur.
Devrim onun
konuşmak istemediğini anladığı için daha fazla bir şey sormamıştı. Bir süre
sessizce oturdular sonra da günlük şeylerden, derslerden bahsettiler. Devrim
dersi olduğu için Zeynep'in yanından çıktıktan bir süre sonra Zeynep, Devrim'in
telefonunu unuttuğunu fark etti. Telefonunu almaya gelir nasılsa diye düşünüp
kahve makinesinden bir kahve daha almak için arkasına döndüğü sırada odanın da
kapısı açıldı.
-Eksikliği fark
edip geldin dimi dedi gülerek.
"Ben senin
eksikliğini sen benim yanıbaşımdayken bile hissediyorum"
Zeynep duyduğu ses
ile elindeki fincanı düşürmemek için sıkıca kavradı ama bir anlık boş bulunuş
eline sıcak kahvenin bir kısmının dökülmesine neden oldu. "Allah
kahretsin" dedikten sonra dişlerinin arasından solurken Kerem elindeki
bilgisayar çantasını bırakıp hızla kadının yanına gitmişti. Elindeki kahveyi
alıp masanın üzerine bıraktıktan sonra "İyi misin?" Diye sordu.
Bu sırada Zeynep'in
elini kavramış canını acıtmaktan korktuğunu belli eden bir şekilde belli
belirsiz parmaklarını Zeynep'in elinin, parmaklarının üzerinde gezdiriyordu.
Zeynep zorlukla yutkunup "İyiyim bir şey yok" dedikten sonra elini
onun ellerinin arasından kurtardı. Kerem odadaki ecza dolabından yanık
merhemini alıp tekrar onun yanına geldiğinde kadının elini yeniden tutmak
istedi ancak Zeynep elini geri çekti. Adam onun gözlerinin içine bakıp eline
yavaşça uzandığında;
-İzin ver şu
merhemi süreyim acısını alsın dedi sakince.
Genç kadın bir şey
söylemeden gözlerini kaçırdığında onun oturduğu sandalyenin önüne çökmüş adam
da kadının elini yeniden kavrayıp yavaşça kremden sürmeye başlamıştı. Zeynep
onu bir müddet sessizce izlemiş, ona ait ufacık bir dokunuşun kendisinde
bıraktığı etkiyi hissetmişti.
"Keşke
içimizde hissettiğimiz yaralarımız, acılarımız da bir merhem sürünce geçip
gitse"
Kerem, genç kadının
söyledikleri ile titrek bir nefes verip bir süre kafasını kaldırmadı. Yeniden
derin bir nefes alıp ciğerlerini o yasemin çiçeği kokusuyla doldurduğunda
Zeynep'in avuç içini yukarı doğru çevirdi yavaşça. Dudakları Zeynep'in
parmaklarına küçük öpücükler bırakıp avuç içini bulduğunda;
"Sen yeter ki
bana izin ver... Ben senin tüm yaralarını sevgimle saracağım" dedi
sakin bir ses tonuyla.
Zeynep hipnotize
olmuş bir şekilde onu ve yaptıklarını izlerken açılan kapı ikisini de
kendilerine getirdi.
-Telefonumu
burada... derken cümlesini tamamlayamadan Kerem ve Zeynep'in o halini gördü
Devrim.
İkisinin daha
önceden tanıştığına emindi adam. Aralarında kendini belli eden bir çekim vardı.
Zeynep hızla elini
geri çekerken Kerem'de duruşunu dikleştirmişti. Zeynep bir süre ne demesi
gerektiğini bilemeden öylece kaldı. Dili tutulmuştu sanki. Zor da olsa sesini
bulup konuşmayı başardı.
-Evet, telefonunu
unutmuşsun.
Devrim sadece
kafasını aşağı yukarı sallamakla yetindi. Sonra da masanın üzerinde duran
telefonunu alıp;
-Ben derse gideyim,
size de iyi dersler diyebildi sadece.
Devrim kafasında
oluşan soru işaretleri ile odadan çıkarken Zeynep'te az önceki yaşananların
etkisiyle saçlarını geriye atıp sıkıntılı bir soluk vermişti. Kerem onun
hareketlerini dikkatle izlerken "Acaba onu kıracak bir şey yaptım
mı?" Diye içten içe düşünüyordu. Ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Genç
kadın oturduğu yerden tekrar doğrulduğunda "Ben derse geçeyim" deyip
kitap ve bilgisayarını aldıktan sonra sessizce odadan çıkmıştı.
Kerem ise onun
arkasından bir süre bakmıştı. Onun tepkilerini yorumlayamıyor ne düşündüğünü
kestiremiyordu ve bu durum onu gerçekten çok yoruyordu. Bu tepkileri, ondan
kaçışı iyiye işaret miydi yoksa kötü mü etkiliyordu kestiremiyordu artık.
Günlerdir köşe kapmaca oynamışları, kadının ondan kaçtığının farkındaydı ve o
da çok üstelememiş onun karşısına çıkmayarak işini kolaylaştırmıştı. Ancak
bugün ikisinin de dersi olduğu için onu görme olasılığını yok sayamamış böyle
bir şey yapmıştı, tabi yine genç kadında nasıl bir etki bıraktığını anlayamamış
bir dolu soru işaretiyle baş başa kalmıştı.
*
Tuna şirketten
çıkıp arabasına bindiğinde Burçinlerin şirketine doğru sürdü arabasını. Birkaç
ay öncesine kadar buradan gidebilmek için yol arıyordu. Şimdi ise her şey
değişmişti. Babası şirkete geri dönmüştü, zaten annesi de şimdi daha iyiydi ve
günden güne daha da iyi oluyor toparlıyordu.
Babası da iş konusunda
önceki kadar baskı yapmıyordu. Tabii Burçin ile çalışıyor olması onun için çok
büyük bir avantajdı ve bu işi daha çok seviyordu onun sayesinde.
Şirketin önüne
geldiğinde evrakları alıp arabadan indi. Burçin'in olduğu kata geldiğinde
etrafta kimsenin olmamasını fırsat bilip hemen onun odasına girdi. Odaya
girdiğinde Burçin’in kulağında kulaklıklar elindeki kağıtları okuyup sağa sola
yürüdüğünü gördü. Genç adam bir süre
sevgilisinin bu halini izledi yüzündeki gülümseme ile. Burçin kafasını kaldırdığında
onu görünce kulaklıklarını çıkarıp;
-Hoş geldin dedi
gülerek.
Tuna onun yanına
gidip yanağına uzun bir öpücük bıraktıktan sonra;
-Hoş buldum, hiç
fark etmedin geldiğimi demişti gülerek.
Burçin yüzünü
buruşturup;
-Çok gıcık birine
sunum yapacağım birazdan, çalışmaları rapor edeceğim. Ona hazırlanıyorum
diyerek cevapladı sevgilisini.
Adam, sevgilisinin
kendinden bahsettiğini anladığı için ona doğru iyice yaklaşıp kollarıyla belini
sardıktan sonra;
-İstersen döverim
ben o huysuz ayıyı dedi.
Burçin yüzünde
oluşan geniş gülümseme ile ona bakarken Tuna ona daha sıkı sarılıp kıvırcık
saçlarının arasına bir öpücük bıraktı.
"Sen gülünce
benim gönlümde açan bahar çiçeklerinin farkında mısın acaba?"
Burçin sanki
mümkünmüş gibi daha da çok gülerken çenesini Tuna'nın göğsüne yaslayıp;
"Benim
gönlümdeki baharın yüzüme yansımasıdır o" dedi.
Tuna gülerek
dudaklarına bir öpücük bıraktıktan sonra bir süre birbirlerinin gözlerinin
içine baktılar.
-Hadi artık sen
toplantı odasına git ben de birazdan geleceğim.
Tuna, sevgilisinin
söylediğine gülerek tamam dedikten sonra yanağına son bir öpücük bıraktıktan
sonra odadan çıkmıştı.
Önce Tuna ardından
Burçin'in toplantı odasına girmesiyle toplantı başlamıştı ve bir buçuk saatin
sonunda her şey tamamlanmış bir şekilde toplantı odasından çıkmışlardı.
-Bir acı kahvenizi
içerim Burçin Hanım.
Burçin ufak bir
tebessümle;
-Tabi ki Tuna Bey
siz geçin ben de kahvelerimizi söyleyip hemen geliyorum dedi.
Burçin iki tane
kahve söyledikten sonra odasına döneceği sırada Mert'te odasından çıktı.
-N'apıyorsun?
-İyiyim,
toplantıdan çıktım. Tuna Bey ile kahve içeceğiz. Sen nasılsın?
-Ben de sana kahve
içelim diyecektim. Kuzenim Kolombiya'dan senin çok sevdiğin kahveden getirmiş,
gel sana kahve yapayım diyecektim.
Burçin
gülümseyerek;
-Bugün olmadı ama
yarın mutlaka kahveni içmeye geleceğim dedi.
Burçin odaya
döndüğünde Tuna'da az önceki konuşmaya kulak misafiri olmanın vermiş olduğu
memnuniyetsizlikle;
-Bu Mert'i hiç
sevmiyorum dedi.
Burçin ona
gülümseyip;
-Hayatım ne zararı
var sana onun dedi.
-Bence senden
hoşlanıyor olması yeterli dedi.
Burçin onun bu
haline göz devirip;
-Gerçekten
saçmalıyorsun Tuna. Mert hiçbir zaman beni hisleri konusunda zor durumda
bırakmadı. Emin ol şu an sen daha zor durumda bırakıyorsun dedi.
Tuna tek kaşını
kaldırmış onu dinlerken Burçin cümlesini bitirdiğinde o konuşmaya başladı.
-Kusura bakma ama
gözümün önünde sevdiğim kadına çıkma teklifi edilirken, ki sevdiğim kadın da
hiç bundan şikayetçi değil, oturup olanları hiçbir şey olmamış gibi izleyemem.
Burçin sinirle solurken
o sırada odanın kapısı tıklandı ve birkaç saniye sonra elinde kahve tepsisi ile
orta yaşlarda bir kadın girdi. Burçin masaya bırakılan kahvelerden sonra
kadının odadan çıkmasını bekledi bir süre.
Kadın odadan
çıktıktan sonra Burçin, Tuna'nın bir şey söylemesine fırsat vermeden;
-Kahveni iç ve git
Tuna dedi sadece.
Tuna fazla ileri
gittiğinin daha yeni farkına varmıştı o an. İçinden kendine bir küfür
savururken az önceki sinirli bakışlarının aksine gayet sakin ve pişmanlığını
belli eden bakışlarıyla;
-Tamam özür dilerim
fazla ileri gittim dedi.
-Bu hiçbir şeyi
değiştirmiyor. Ben senin gözünde herkese boncuk dağıtan, ayran gönüllü
biriymişim demek ki.
Tuna'nın pişmanlığı
Burçin konuştukça daha da çok artarken;
-Hayır hayır bak
yani ben özür dilerim, kıskandım tamam mı? Onun sana bir şeyler hissettiğini
bilip göz yummak canımı sıkıyor dedi.
Burçin sıkıntılı
bir nefesi dışarı bırakıp;
-Git Tuna, sonra
konuşalım lütfen diyebildi sadece.

Yorumlar
Yorum Gönder